Hani çok sevilen bir erkek arkadaş olur hayatta; arada aşkı andıran bir şeyler de vardır, sonra ayrı düşülür, insan hatırlayıp özler; öyle bir duygu sardı içimi sabah sabah.
Çok ender yaşanılan kimi aşklar gibi. Öyle bir aşk yaşamışındır ki, bir daha artık böylesini yaşayamam dersin. Aşk sözcüğüne anlamını veren, bedeninin tüm hücrelerinde, sinirlerinin her atomunda duyduğun bir duygudur. Sonra bir gün, bir rastlantı, yeniden aynı heyecan, aynı coşku, aynı yoğunlukta yaşanan anılar... İnanamazsın. Bir düşteyim sanırsın. Kitaplar da benim için
böyledir. Eski aşklara dönemezsin, ama eski kitaplara dönebilirsin. (Kitapların ölmezliği buradan mı gelir?) Bu nedenle de, yıllar var ki, gene eski aşklarımı okuyorum. Dostoyevski'yi, Kafka'yı, Rimbaud'yu.,. İlk kez, yıllar var ki ilk kez, bu güne değin okumadığım bir kitap, yeni bir kitap, daha kitap bile olmamış bir metin, bende böyle bir duygu yarattı.
Tanıdığım bir ağaç var
Etlik bağlarına yakın
Saadetin adını bile duymamış
Tanrının işine bakın.
Geceyi gündüzü biliyor
Dört mevsimi, rüzgârı, karı
Ay ışığına bayılıyor
Ama kötülemiyor karanlığı.
Ona bir kitap vereceğim
Rahatını kaçırmak için
Bir öğrenegörsün aşkı
Ağacı o vakit seyredin.
Melih Cevdet Anday
Ve derviş dedi:
Senin görevin aşkı aramak değil; Ancak onunla aranda kurduğun engelleri aramak ve bulmaktır.
Aşkı arama, o kayıp değil. Kendini kaybet aşkı bul...
Ve meczup cevap verdi:
Aşk üstünlükte, bilgide, defterde, kitap sahifelerinde değildir. Halk dedikoduya düşmüştür ya, o yol âşıkların yolu değildir;
"Gözüm, gönlümü düşüncelerimin karmaşasına sürükleme cinayetini işledi. Öyleyse bakışlarımdan öç alsın diye gözyaşlarımı salıveriyorum."
Cevaplar yolun sonudur, ruha lazımlı olan yoldur. Yol bir kelimeye varır,
bir kelimeye yolculuk, kelime; aşk.
Oradan bir kitaba, kitaptan bir yangına, o yangın mürşidin eteklerinden yüreklerimize, yüreklerimizde når, ateş.
O ateşin yangınıyla suya doğru, yangın yangın bir yolculuk, sükuna doğru; sudûr.
Åh mine'l ışkı ve hâlâtihî,
Ahraka kalbî bi harârâtihî...