Grigory Petrov’un Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı kitabı, yıllardır özellikle eğitim ve aydınlanma üzerine ilham verici bir eser olarak tanıtılıyor. Ancak kitabı okurken, beklentilerimin karşılanmadığını söylemeliyim.
Öncelikle, kitabın kurgusal bir anlatımı yok. Daha çok bir belgesel veya uzun bir deneme gibi ilerliyor. Okur olarak hikâyenin içine girmeyi, karakterlerle bağ kurmayı beklerken bunun mümkün olmadığını fark ettim. Kitap, Finlandiya’nın toplumsal dönüşüm sürecini ve eğitimde, ekonomide, siyasette yapılan reformları anlatıyor. Ancak bu anlatım oldukça yüzeysel ve yer yer didaktik bir dile sahip. Okur olarak kendimi hikâyenin içinde değil, bir konferans dinliyormuş gibi hissettim.
Bir diğer önemli nokta, kitabın odak noktasını sürekli kaybetmesi. Başta Snelman ve arkadaşlarının Finlandiya’yı nasıl daha iyi bir ülke hâline getirdiği anlatılıyor. Ancak ilerleyen bölümlerde konu sürekli başka yerlere savruluyor; eğitimden dine, toplum ahlâkından sanatın önemine kadar geniş bir çerçeve çiziliyor. Bu durum, kitabın bir bütünlük içinde akmasını zorlaştırıyor ve odaktan koparak dağınık bir metin hâline gelmesine sebep oluyor.
Sonuç olarak, Beyaz Zambaklar Ülkesinde özellikle eğitimciler ve toplumsal değişim üzerine düşünenler için ilgi çekici olabilir. Ancak edebi bir tat arayan veya olay örgüsüyle sürükleyici bir kitap okumak isteyenler için pek uygun değil. Daha güçlü bir kurguya, derinlemesine analizlere ve karakter odaklı bir anlatıma sahip olsaydı, çok daha etkileyici bir eser olabilirdi.