Sonsuza kadar bu dünyada kalacakmış gibi yaşıyorlardı... Kitap'a bağlı kalan küçük bir azınlık hariç, insanlar hüsrandaydı.
Yine de onu sevmiştim, onunla kendimi aynı seviyede hissetmek için ondan bir şey çalmam gerekiyordu, yoksa ondan nefret ederdim. Bu nedenle onların o beyaz evine geldiğimizde, annesi bize kahvaltı hazırlarken babasının kitaplığından bir kitap çalıp kalın kumaş çantama tıktım ve veda edip, beni getirdiği için çok teşekkür ettim; burası onun olduğu kadar benim de ülkemdi. Ama değildi işte, kimsenin malı gibi gö­rünmüyordu bu ülke; o, başkalarının hak iddialarına kayıt­sız kalan uçsuz bucaksız kurumuş topraktı, o kadar.
Reklam
Tutamak Sorunu
O zaman ararım. Hep arayacaksin sen. Ya resim, ya kitap... Tutamak sorunu. İnsanın bir tutamağı olmalı. Anlamadım. Tutamak sorunu dedim. Dünyada hepimiz sallantılı korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadi mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardir. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır.
Sayfa 183 - Can YayınlarıKitabı okudu
Savaşcı karakteriyle kaya gibi sağlam, dipdiri bir bütünlük içindedir. Gözlemleyen bilince ulaştığı icin iletişim ortamını ve kendi ic dünyasını tüm ayrıntılarıyla algılayabilir. Gönlünü ve kafasını bir geleceğe adamıştır ve tüm hayatını bu geleceğe odaklamıştır. 'Evet' ve 'hayır'ları konusunda savaşçının kafası pırıl pırıl ve tertemizdir.
"Şu soytarı bile bize gülüyor. Sanki hayat bizi daha ileride bekleyen bir şeymiş gibi, günleri hiçbir zaman durmayacak ikinci bir elin ardın­dan koşarak geçiriyoruz."
Sayfa 13
-Neden yüreğimi dinlemek zorundayım? -Çünkü onu susturmayı hiçbir zaman başaramazsın. Hatta onu dinlemiyormuş gibi yapsan da o gene oradadır, göğsündedir.
Reklam
Ne kadar anlamlı
Bulduğun şey saf maddeden yapılmışsa, hiçbir zaman çürümeyecektir. Ve oraya bir gün geri döneceksin. Bir yıldız patlaması gibi bir anlık ışıktan başka bir şey değilse, o zaman geri dönüşünde hiçbir şey bulamayacaksın.Gene de en azından bir ışık patlaması görmüş olacaksın. Yalnızca bu bile yaşamış olmanın zahmetine değer..
Şâmil'in dine bakışı son derece netti. Münafıklara tahammülü yoktu. En ağır cezalarla cezalandırmaktan geri durmazdı. Ancak topraklarındaki farklı dine mensup bulunanlara tahammülkârdı. Hatta onların inançlarının gereği ibadethanelerine izin verir, mağdur olmalarını önler, onlara hoşgörü çerçevesinde muamele ederdi. Öyle kimahiyetindeki İmamet topraklarında, 50 değişik milletin halkından yaşayanlar vardı. Bunların arasında Ruslar ve diğer Hristiyan dinine mensup olanlar olduğu gibi birçok kâfir toplulukları da bulunmaktaydı.
Müslüman bir lider beyninin %100 ünü kullanırsa ne olur;
O dönemde Dağıstan köylerinin tümünde Kur'an okunması bilindiği gibi okuma yazma oranı da oldukça yüksekti. Rus Generali Adjudant Neydgard 1843 yılının 20 Kasım'ında yazdığı raporunda; "Şâmil değişik yerlerde öğretimin yaygınlaştırılması için cami ve camilerin hemen yanlarında mektepler açmıştı. Siyasi açıdan da bunun önemli yararları vardı. Okulların muallimlerini Şamil tarafından özenle seçilerek, bilgi ve ahlâken önde olanlar atanmaktadır. Ahlâken ve bilgi de kendilerine güvenilenler de öğrencileri istedikleri şekilde eğitiyorlar." demekteydi.
Şâmil'in 60'a yakın mektubu çeşitli müzelerde muhafaza edilmektedir. Şâmil, Kaluga'da esarette bulunduğu sıralarda, kendisi gibi gazavatta bulunmakta olan Fransız zulmüne karşı 15 yıldır savaşan ve nihayet onlara esir düşen Cezayir Emiri Abdülkadir ile mektuplaşmıştı. Bu mektuplar gerçek anlamda ilmi ihtiva eden mektuplardı.
Reklam
Gıybet yapan kimse etrafa şu mesajları dağıtmaktadır: “Bakın şu filan kişinin arkasından konuştuğum gibi sizin de arkanızdan konuşurum ha!” “Hem bakın görüyorsunuz, ben iki yüzlünün tekiyim.”
'Kitaplar benim için bir yuva. Bana bir yuva sunuyorlar anlamında değil -onlar tıpkı birer kapı gibi; bir kitabı açar, içine girersiniz. İçeride farklı bir zaman türü, farklı bir uzam türü vardır. Aynı zamanda bir sıcaklık da vardır: bir soba. Elime bir kitap alıp oturunca, ısınırım.'
İslâmın Dirilişi kitabı, biçimsel olarak İslâmî yayınlar arasında pek rastlanmayan küçük cep kitabı boyutlarındaydı. O tarihlerde daha ziyade sol ideoloji mensupları, biraz da yasakları delebilmek amacıyla bu boyutta kitaplar yayınlıyor, insanlar bu kitapları ceplerinde saklayarak okuma imkânı buluyorlardı. Kitapların yasaklandığı, insanların düşünce, inanç ve ifade özgürlüğü bakımından ısrarla kovuşturulduğu, devlet gibi düşünmeye, inanmaya zorlandığı yılların modası buydu.
Sayfa 44 - Müslümanların DirilişiKitabı okuyor
"Ben de destan ve stranlarımız gibi eskiyim, düne aidim, bugüne değil. Bugünle hiçbir ilişkim yok. Gere söylemeliyim; bu, bana mutluluk da veriyor... Çünkü dün yıkıma doğru gidiyor..."
Sayfa 36 - İthaki YayınlarıKitabı okuyor
Avukat, yargıç, doktor, profesör… Hepsi mesleklerini, yerinde sayan veya son derece yavaş yükselen bir temel üzerinde icra ederler. Sarf edilen güç yıldan yıla düştükçe, sahip olunan zekanın yüksek niteliklerini değerlendirme olasılıkları da tükenir. Gidip gelmekten yolda oluşan derin tekerlek izleri gibi, zekâ da parlaklığını yitirir. Onunla birlikte dikkatini toplama, çözümleme ve düşünce üretme yetenekleri de zayıflar. Kişi, kariyerinin yanında aklını çalıştıracak başka türden uğraşlar edinmezse enerjisinin giderek körelmesi kaçınılmazdır.
Sayfa 21
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.