kaderimi tenhada isteyenlere kaç ağır meydanda imtihan verdim çünkü aşk siyasettir kalbi örgütler geleceğe ben bunu böyle bildim hiçbir kitap öğretemezken sınıf gerçeğine kurban edilmiş aşkların öğrettiğini ilkin kalbime, sonra size söyledim
Sayfa 99 - Metis Yayınları, 2.Basım Ocak 2002, İstanbulKitabı okuyor
Açık unutulan bir lamba nasıl boş yere yanıyorsa, kapağı açık bırakılmış bir kitap da okunmadan israf ediliyormuş gibiydi benim için.
Sayfa 112 - Martı Yayınları 1. Baskı Şubat 2024Kitabı okudu
Reklam
llgilendiniz mi lngiliz Dostları Derneğiyle?
lngiliz Dostları Derneği mi? .. -Enişte Bey'den böyle birşey duydugunu hatırladı. Galiba Enişte Bey de kurucularından ol­ malıydı- Yok hayır! Kim kurmuş? Nerede? - Burda ... Türkler kurdu. Başında büyük din adamlarınız­ dan biri var: Sait Molla ... Din bilginlerinizin büyüklerinden ... 49 - Ingilizler de kurdular mı, bunun karşılığını? Onun başına din bilginlerinizin büyüklerinden biri geçti mi? - Latife etmek istediniz ama yansı gerçektir söylediklerini­zin ... lngiltere'de böyle bir dernek kurulmadı henüz ... Buna kar­şılık buradaki derneğin güçlenip gelişmesi için memleketimizin ünlü rahiplerinden biri çalışıyor. Adı: Fruw'dur. Bu adı aklınız­ da tutun! ... Sık sık duyacağınıza eminim! Hatta ilgilenirseniz ta­ nışmanız bile mümkündür.
Oxford ingilizcesini bu kadar güzel konuşan bir insan lngiltere'ye düşman olamaz. lste­ se de olamaz!.. Açıklayacağım gizli şudur: Yunanistan'ın lzmir'e asker çıkarmasından önce, kan dökülmemesi için Kralımızın hü­ kümeti, bilhassa biz askerler, bütün tedbirleri aldık. Birinciye dögüşmesi umulan Nurettin Paşa'yı degiştirttik. Türk birlikleri­ nin silahlarını topladık, toplarının kamalarını söktük! - Saldırıyı önleseydiniz, Yunanlılar'ın silahlarını alsaydınız aa, işgal hiç olmasaydı... - Dedim ya, her zaman akıl idare etmiyor memleketleri. .. - Loyit Corc bu kadar akılsız mı? Akılsızsa nasıl oluyor da, lngiltere gibi büyük bir memleketin başına getirilebiliyor? - Bunu size anlatmak güç ... Ingiliz demokrasisinin oyunu­dur bu ... Çogu zaman akıllı lngilizler de, demokrasi denilen bu maskaralıktan memnun değil ama, çaresiz katlanıyor.
benim için erişilemez oluşundan, ona dair tüm hayallerimin imkansızlığı düşüncesinden de muazzam bir keyif aldığına kalıbımı basarım.
Aslına bakarsanız bu savaşta yenilen Türk milleti değil, Türk devletidir. - Her millet için böyle olmaz mı bu? - Hayır! Sizin özelliğiniz burada ... Bu özelliğin en önemli yanı da dış görünüşüyle yabancıları kolay aldatması... Anado­lu'yu dolaşan bir yabancı neyle karşılaşır? Hasta, bakımsız, güç­ ten büsbütün düşmüş, bütün umutlarını yitirmiş bir halk yığı­m ... Görünürde, yani üretimde erkekten çok kadın var. Çocuk­ lar, yani gelecek kuşaklar, sıtmadan karınları şişmiş, derileri incelip yeşile dönmüş zavallılar... Bugünden yarına çıkacakları şüpheli ... Üretim araçları, ilk tarım çağlarındaki kadar ilkel... Toprak da üstünde yaşayanlar kadar güçsüz ... Demek, Anadolu, maddesiyle, insanıyle, ruhuyla hiçbir dayanağı olmayan yarı ölü­ler ülkesi. ..
Reklam
Uzun yıllar Anadolu insanlarının arasında yaşadım. Cevherinizi inceledim. Dayanışma geleneğiniz var. Zümreler arasındaki uçurumlan er geç kapatacaksınız. Türkler sık sık, kolayca yer değiş­tiriyorlar. Tarihte bu böyle ... Yeni yerlerine rahatça yerleşiyorlar. Orasını savunmaya hazırlanıyorlar. Ben bunu, özellikle Rumeli göçmenleriniz için söylüyorum. Sizin bir başka özelliğiniz de, karanlıktan çıkıp başınıza geçenlerin kimliğini aramamanız, on­ları hemen hemen hiç yadırgamamanızdır. Çok önemli bir milli özelliktir bu, pek büyük bir güçtür.
sevgili bilge..
"Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim." dedi: "Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda."
Sayfa 113Kitabı okudu
Gerçek mi komutanım, böyle değil miydim ben? Böyle de­ ğildiysem n'oldu bana? N'oldu bize? Nasıl göze alabiliyorum böyle sefil bir ölümü? Vatan yolunda döğüşürken ölmek neden geçmedi benim elime? Şimdi bir şeyler yapılamaz mı? Ben hiç mi bir işe yaramam? Bir işe yaramak için beklemek gerek. .. Bunu göze alamıyorum! Bitmeli bu iş, bir ayak önce ... Bunu anlıyo­rum. Ölçüp biçtim, beklemek imkansız ... Fakat komutanım, ge­ ne de, kolay değil kendini öldürmek! Hele bu sabah yağmurdan sonra ortalık ne kadar güzeldi. Bunu, geceyi uykusuz, bunaltılı geçirenlerden başkaları hiç bilmez. Kendini öldürenlere 'delirdi' derler. Ah keşke, delire bilsem ... Ölümden korkmadığımı gördü­nüz, komutanım; ben, ölmemekten korkuyorum. Yani, öldükten soma da bu acılar sürerse diye ödüm kopuyor! Acı çeken gövde mi, ruh mu? Bunu kesinlikle bilmek ne büyük mutlulukmuş!
Çanakkale sa­ vaşlarımızın bilançosu iki yüz elli bin ölü imiş ... Böyle namussuz bir sonuç için bu kadar korkunç bir bedel nasıl ödenir?
Reklam
"Artık hayatı bırakmak, ölüme sığınmak gerekiyor. Bunun ne­ denlerini, şimdi, şu satırları yazarken tamamiyle açıklıyabilecek durumda değilim. Kafama üşüşen karanlık düşünceler arasında bunaldım. Kurtuluşu ölümde arayacağın. Aşk. .. Ölüm ... Ve mil­ liyetime dokunan yaralar... Bu akıl almaz yenilgi... Bir subay ar­ kadaşla aramızda geçen dünkü konuşma, daha başka nedenler, aylardır olgunlaşan bu ölüm kararım, apansız kolaylaştırdı. Bakı­ nız 'kolaylaştırdı' diyorum. Çünkü bu benim için yeni bir fi kir değildi. Zavallı Türkler düşman çizmelerinin altına düştükten sonra yaşamak bana önce zor gelmeğe başlamıştı. Sonra imkan­ sızlaştı. Arkadaşım, savaşta gösterdiğimiz atılganlığın, ölümü hi­ çe saymamızın aptallık olduğunu delilleriyle saydı döktü. Hiçbir yararlı ödev yapmadan ölüme teslim olduğum için sizden utanı­ yorum. Yaşamayı göze alan silah arkadaşlarımın benden daha güçlü olmalarını Tanndan dilerim. Ben daha fazla dayanamadım. Allah size de büyük işler görmeyi nasip etsin! Ruhum Türklerin mutluluğuna elbette katılacaktır. Fakat bunu bekleyip gözümle görmeye gücüm yetmedi. Çok acı çekiyorum. Bu ölüm kararma adım adım nasıl sürüklendiğimi ilişik defterde okuyacaksınız. Karmakarışık, kırık dökük yazdım. Siz anlarsınız. Beni bağışlayın aziz komutanım, elveda! Bahtsız yaveriniz Üstteğmen: M. Ali."
Yaşam psikolojiyi etkiler
Freud’un psikanalizinin büyük kent insanına, Jung’un analitik psikolojisinin henüz doğadan kopmamış taşra sakinleriyle ilkel yaşam düzeyindeki kimselere, “lise öğretmenleri için bir psikoloji” sayılan Adler psikolojinin ise orta ve küçük kentlerde oturanlara hitap ettiği söylenmiştir.
Sinirbilimci Antonio R. Domasio, ""Descartes'n Yanılgısi" adlı bir kitap yazdı (1994). Duyguların insan beyni için gerekli olduğunu savunup akla duygulardan daha fazla değer veren Kartezyen sistemi eleştirdi. Descartes'in orijinali "Cogito, ergosum olan "Dişünüyorum, öyleyse varım" sözünden yola çıkarak, doğulu bilginlerin benimsediği görüşlerin yok sayılmasının yanlış olduğunu belirtti, Modern Batı felsefesinin akla duyguları karıştırmamak gerektiği düşüncesi insanlığa zarar veriyordu. Halbuki duygulardan sorumlu beyin alanlarıvardt. Öğrenme ve karar verme süreçlerinde duygular önemli rol oynuyordu. Kiminle evleneceğimize, paramızı nasıl değerlendireceğimize, nerede yaşayacağımıza sadece aklımızla karar vermiyorduk.
Uzanmak ilya ilyiç için ne hastalarda ya da uykusu gelmiş insanlarda olduğu gibi bir zaruret, ne yorgun bir kimsedeki gibi geçici bir ihtiyaç, ne de uyusuk bir insandaki gibi bir zevkti; bu onun tabii hali idi.
Resim