Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun, Birinci Dünya Savaşı sırasında kolunu kaybeden yaralı bir askerin, Anadolu’daki bir köye yerleşmesiyle başından geçenleri anlattığı; akıcı, sürükleyici, gerçekçi romanı.
Kitap, İstanbul’dan Anadolu’ya göç eden bir subayın köy hayatına ve oranın ortamına alışma sürecini anlatırken aynı zamanda; o dönemin insanlarını ve düşünce yapısını, Atatürk’ün Milli Mücadeleyi sadece dış etmenlere değil, kendi içimizdeki etmenlere rağmen kazandığını, Türk aydını ve Anadolu halkı arasındaki farklılığı, gerçekçi ve cesur bir bakış açısıyla aktarıyor.
Bana kalırsa bu roman, Türk Edebiyatı eserleri arasında; içinde barındığı realizmle, dönemin atmosferine gerçekçi bir ışık tutmasıyla, dönemin koşullarını ve insanlarını cesur eleştirileriyle, kurgu diliyle, okuduğum en iyi kitaplardan biri oldu. Okumanızı tavsiye ederim, keyifli okumalar.
Hiçimden Gelenler) 10 okura hediye etmek istiyorum. Kitaplarımı kargo masrafları da dâhil olmak üzere tamamen ücretsiz ve koşulsuz bir şekilde temin etmek isteyen okurların taleplerini yorumlarda belirtmeleri yeterli olacaktır.
Not: Her okura sadece bir adet kitap hediye edilecektir. Ayrıca iletinin daha çok kişiye ulaşabilmesi için paylaşılmasını sağlayabilirseniz memnun olurum. Teşekkürler.
Yaklaşık 9-10 yıl önce liseye gittiğim zamanlarda dizisini izlemiştim. Dizisinin ana hatlarini hatırlasam da detaylarını hatırlamıyorum tekrar izleyeceğim. Öncelikle şunu söylemeliyim ki bu kitap 815 sayfa olması nedeniyle yaklaşık iki yılı geçkin bir süredir elimde. Kitap hediye geldiği için 200 küsür sayfasını okuduktan sonra bir köşeye atmıştım
"Bakın, biz psikopatlardan oluşan bir aile değiliz. Bazılırımız iyi, bazılarımız kötü ve bazılarımız da yalnızca şanssız. Ben hangisiyim? Henüz bunu çözemedim.
... Ben birini öldürdüm mi? Evet öldürdüm.
Kimdi o?
Haydi başlayalım."
Ernest Cunningham, her şeyden habersiz abisinin çağırdığı yere gider ve karşılaştığı manzara karşısında neye uğradığını şaşırır. Karşısında bir ceset ve çantayla para vardır. Abisi ise her ne kadar onu öldürenin kendisi olmadığını söylese de olanlar olmuştur ve her şey bu olayla başlar.
Daha sonra abisi Michael cezaevinden çıkacağı için tüm aile, Sky Lounge Mountain dağ evinde toplanır, amaç uzun zaman sonra tüm ailenin bir araya gelnesidir ancak geçmişte yaşanan olaylar, Cunningham ailesinin peşini bırakmaz ve bir seri katille kovalamaca oynarlar.
Kitap kompleks bir şekilde kaleme alınmış. Kitabın başında, aralarında Agatha Christie'nin de bulunduğu Dedektif Kulübü kuralları kalem kalem alınmış ve yazar buna dayanarak tüm kitabı ele alacağını göstermiş.
Olay örgüsünde her ne kadar olaylara dışarıdan baksak da yazar ara ara kendini hissettirerek dipnotlar vermiş ve samimi bir üslup havası oluşmuş.
Açıkçası, kitabın isminden hareketler her aile ferdinin bir cinayet işlediğini düşünmüştüm ama bunların hepsi fiili olarak değilmiş, şayet yazar da buna değinmiş kitabın sonlarına doğru.
Kurgu olarak güzel olsa da çok aman aman heyecan yaratan, şok geçirdiğim bir kitap olmadı ne yazık ki. Daha şaşırtıcı bir sonla bitmesini beklerken düğüm söker gibi tüm olaylar art arda çözüldü ve bitti.
Ne kadar alçak bir veletsin sen noboru ya kitabın devamı olsa keşke daha ne olabilirdi acaba. Biraz havada kalmış bence kitap. Çok fazla metafor var ya da ben anlayamadım. Okurken kendimi gerçekten Japonya’da hissettim ama karakterleri bilemedim…
"Gözetlenecek Lisbon kızları yoktu mahallede. O günden sonra, hatta bugün bile içimizde hissettiğimiz o büyük boşluk böylece başladı. Boşluğun nedeni, Lisbon kızlarının yokluğuydu. Ellerimiz cebimizde, çoğunlukla tek başımıza durup artık onların evinden bir iz taşımayan beyaz yapıya baktık. Bu, sanki eski Lisbon evinin yerine dikilen bir