100 Filmde Başlangıçtan Günümüze Türk Sineması

Agah Özgüç

By Number of Pages 100 Filmde Başlangıçtan Günümüze Türk Sineması Quotes

You can find By Number Of Pages 100 Filmde Başlangıçtan Günümüze Türk Sineması quotes, by number of pages 100 Filmde Başlangıçtan Günümüze Türk Sineması book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
1914, Türk film tarihinin başlangıç yılıdır. 1. Dünya Savaşı'na girdiğimiz günlerde; yani, 14 Kasım 1914 günü orduda yedek subay olarak görev yapan Fuat Uz- kınay, Türk asıllı bir sinemacı ve de Osmanlı-Rus savaşı sırasında Rusların Ayastefanos’a (Yeşilköy) diktikleri anıtı kamerasıyla görüntülemişse, bu tarihi belge "ilk Türk filmi"dir.
"...Ve 1922 yılında Muhsin Ertuğrul'un (1892-1979) devreye girmesiyle Türk sinemasında yeni bir dönem açılır. Tefeyyüz Mektebi, Dar-ül Edep, Soğukçeşme ve Topkapı Rüştiyeleri, Mercan İdadisinde okuyup, 17 yaşında Burhanettin Tepsi topluluğun­da sahneye çıkan Ertuğrul, "tek yönetmen" olarak Türk sine­masına damgasını basar. Belli süreler içinde Almanya ve Sovyetler Birliği'nde oyunculuk yapan, çeşitli filmler çeken Muhsin Ertuğrul 1922 yılında ülkeye dönüp 1939'a kadar olan süre içinde birbiri ardına tam 19 uzun metrajlı film yö­netir. İlk özel yapımevi olan Kemal Film şirketinin kurulu­şunda katkıları olan ve özellikle de Türk Tiyatrosuna büyük hizmet veren Ertuğrul'un bu dönem içinde yaptığı filmler Alman ve Sovyet sinemasının etkilerini taşıdığı açıktır. Ağ­dalı melodramlarla teatral havadan kurtulamaz. Kaldı ki sinema dili de oldukça ilkeldir. Bu çalışmalarında önemli bir destekçisi de yönettiği filmlerin büyük bir bölümünün senaryolarını Mümtaz Osman takma adıyla yazan Nâzım Hikmet'tir (1902-1963)."
Sayfa 15
Reklam
"...Lütfi Ö. Akad'ın gelişiyle Türk sinemasında yeni bir dö­nem başlar. Akad (1916), Faruk Kenç gibi tiyatro dışından gelen ve "sinemacılar çağı"nı başlatan bir yönetmendir. "Sine­macılar kuşağı"nın öncülerinden biri sayılır. Muhasebecilik yaptığı sıra yapıma Hürrem Erman'ın (1913) desteğiyle 1949'da ilk filmini çevirir. Halide Edip Adıvar'ın romanından uyarlanan Kurtuluş Savaşı filmi "Vurun Kahbeye"dir bu. Da­ha ilk filmiyle beklenmedik düzeyde başarıya ulaşan Akad, özellikle de 1952'de "Kanun Namına"yla Türk sinemasında bir "dönemeç" oluşturacaktır. "Kanun Namına", özgün bir an­latımın ve sinema dilinin oluşumudur."
Sayfa 20
İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü çıkışlı bir yönetmen olan Metin Erksan, bu arada da Kamera takma adıyla sinema eleştirileri yazmaktadır. Aşık Veysel'in hayatı üzerine kurduğu "Karanlık Dünya", Erksan'ın "ilk film denemesi" olmasına karşılık ilginçtir. Türk sinemasında "ilk gerçekçi köy filmi" olarak dikkati çeker. Erksan bu gerçekçi çizgiyi "Yılanların Öcü"yle (1962) ve 1964 Berlin Film Şenliği'nde "en iyi film" seçilen Altın Ayı ödüllü "Susuz Yaz''la sürdürecektir. Bu ara da bir kent filmi olan "Gecelerin Ötesi'yle de Türk sinemasın da "toplumsal gerçekçilik" adıyla yeni bir akımın oluşmasını sağlayacaktır. Erksan, gerçekte bir "tutku sinemacısı"dır. Bu "tutku", yönetmenin dünyasında bir "kara sevda"dır. Örneğin "Acı Hayat "ta böyle bir tutkuyu anlatırken, sınıfsal çelişkileri de ortaya koyar. 1965'de yönettiği "Sevmek Zamanı" ise, ne kadar soyut bir dünyayı sergilerse de bir "tutkunun şiiri"dir. "Sevmek Zamanı'nın atmosferine son derece uygun düşüp yakaladığı bu "şiirsel estetik", Metin Erksan için olsun, Türk sineması için olsun bir zirvedir. Ve "Sevmek Zamanı" Erksan'ın en kişisel filmidir.
Sayfa 22
"1952, oyuncular açısından da önem taşıyan bir yıldır. Dönemin tek sinema dergisi Yıldız'ın düzenlediği yarışmay­la gelen Belgin Doruk ve Ayhan Işık Türk sinemasında yeni yüzlerdir. Özellikle de Ayhan Işık (1929-1979) oyuncu ola­rak her şeyden önce mesleki açıdan bir "devrim"i oluşturur. Dergi ressamlığından sinemaya geçen Işık'ın oyunculuğu ne kadar tartışmaya açıksa da asıl ağırlığı sinemaya getir­diği sistemdir. Yani Batılı anlamda "star sistemi"nin kurucu­su sayılır. Tipleme açısından Turan Seyfioğlu’nun (1921- 1961) çizgisinde bir oyuncudur. Kaşıyla gözüyle düzgün fizi­ğiyle has bir Türk erkeğidir. Bir "yükseliş filmi" olan "Kanun Namına"dan sonra Yeşilçam yakıştırmasıyla bir adı da "kral'a çıkacaktır. Çağdaşı Belgin Doruk (1936) ise canlan­dırdığı çeşitli tiplemelerden sonra salon filmlerinin burjuva kızlarını üstlenecek ve "küçükhanımefendi" dizilerinde karar kılacaktır."
Sayfa 24
"Türk sineması gerçekte bir "sürprizler sineması"dır. Çoğu kez bazı aşamalar şaşırtıcı bir düzeyde gelişir. Sürprizler, Türk sinemasındaki altyapısızlığın, yani endüstriyel bir ya­pılanmanın oluşmamasından ve genelde "konfeksiyon türü sinema"nın egemen olmasının elbette ki doğal sonucudur. "
Sayfa 27
Reklam
24 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.