STEVENS: Adınız?
KAREN: Karen Andre STEVENS: Son işiniz neydi?
KAREN: Bjorn Faulkner’in sekreteriydim.
STEVENS: Bu işi kaç yıl yaptınız?
KAREN: On yıl.
STEVENS: Patronunuzla ilk karşılaşmanızı anlatır mısınız?
KAREN: Stenocu arayan bir eleman ilanı gördüm ve işe başvurdum.Onu ilk kez Stockholm’ün kenar mahallelerinden birindeki ofisinde gördüm. Yalnızdı. Bu benim ilk işimdi. Orası da onun ilk ofisiymiş.
STEVENS: Sizi nasıl karşıladı?
KAREN: Ayağa kalktı, hiç bir şey söylemeden bana baktı. Konuşmazken bile karşısındakini aşağılayan bir ifadesi vardı. Öyle dik dik bakardı ki karşısında çok uzun süre duramazdınız. Nedense ya önünde diz çökmek ya da suratının ortasına bir tane patlatmak istediğimi hatırlıyorum,
Ama eğer ki bu mutsuzluk ve acı dolu dünyada yine de bir insanın ister suçlu, ister ahlaksız, ister aşağılık olarak nitelendirilsin, yaşama isteğini kaybetmeyip dünyayı fethe kalkması aslında hepimizin ihtiyacı olan biri itici güçse, şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da ancak kendi kurallarını kendi koyan bir ruh ilerlemeyi sağlayabilecekse ve hataları ne olursa olsun kendi özünü kaybetmemiş böyle özgüvenli bir insana kalbinizde bir saygı duyabiliyorsanız, gerçek büyüklüğe ve etrafınızdakilerden farklı bir yaşam duygusuna sahipsiniz demektir.
Ama eğer ki bu mutsuzluk ve acı dolu dünyada yine de bir insanın ister suçlu, ister ahlaksız, ister aşağılık nitelendirilsin, yaşama isteğini kaybetmeyip dünyayı fethe kalkması aslında hepimizin ihtiyacı olan bir itici güçse, şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da ancak kendi kurallarını kendi koyan bir ruh ilerlemeyi sağlayabilecekse ve hataları ne olursa olsun kendi özünü hiç kaybetmemiş böyle özgüvenli bir insana kalbinizin derinliklerinde saygı duyabiliyorsanız, gerçek büyüklüğe ve etrafınızdakilerden farklı bir yaşam duyusuna sahipsiniz demektir.