Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

1924 Bir Fotoğrafın Uzun Hikâyesi

Beşir Ayvazoğlu

1924 Bir Fotoğrafın Uzun Hikâyesi Sözleri ve Alıntıları

1924 Bir Fotoğrafın Uzun Hikâyesi sözleri ve alıntılarını, 1924 Bir Fotoğrafın Uzun Hikâyesi kitap alıntılarını, 1924 Bir Fotoğrafın Uzun Hikâyesi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
şöyle diyebildiğimiz dostlarımızın sayısı bol olsun...
Seninle bir kafadaydık, Huda içün, Hak içün
Sayfa 204 - Fuad Şemsi Bey'in Akif için yazdığı şiirden bir kıt'a.
Kitaplarımı hemen bulamazsam, bu kitaplardan piyano tuşları gibi hemen istediğim sesi çıkaramazsam rahatsız olurum. Bir dakikada bulamayacağım kitap benim değilmiş gibi durur.
Reklam
Bütün bu rivayetlerin ortak tarafı, İstiklâl Marşı şairinin cenazesinin resmi ilgiden mahrum olduğu, Beyazıt Camii'ne herhangi birinin cenazesi gibi çıplak bir tabut içinde getirildiği, Küllük Kahvesi'nde onu bekleyen üniversiteli gençlerin dört bir tarafa dağılarak cenazenin kime ait olduğunu herkese haber verdikleri , tabutu hemen orada buldukları bir bayrağa sararak namazdan sonra, kolluk kuvvetlerine aldırmaksızın Edirnekapı Şehitliği 'ne kadar omuzlarında taşıdıkları ve törene tahmin edilenin kat kat üzerinde bir kalabalığın katı ldığıdır. Görgü şahitleri tabuta örtülen bir Kabe örtüsünden de söz ediyorlar. Gerçekten de elimizdeki fotoğraflarda, bu Kabe örtüsü tabutun ön kısmında görülüyor. O telaş i çinde bu örtü nasıl bulunmuştur, bilmiyoruz. Akif'in, Edirnekapı Mezarlığı'ndaki komşu ları, kafileye kendisinden önce katılan yakın dostlarıydı: Süleyman Nazif, Ahmet Naim ve Muallim Cevdet ...
Sayfa 247 - PdfKitabı okudu
Mehmet Akif
Yıkmak, insanlara yapmak gibi kıymet mi verir? Onu, en çolpa herifler de, emin ol becerir.
"Âkif, "İtiraf" adlı şiirinde de "Safahat'ımda, evet, şiir arayan hiç bulamaz" diyordu. Öyleyse nedir Safahat'takiler? Kendisine sorarsanız "Üç buçuk nazma gömülmüş koca bir ömr-i heder!" Hayır, Âkif ömrünü heder etmiş değildi; ülkesine, milletine ve İslâm'a yeterince hizmet edemediğine inandığı için öyle söylüyordu."
Sayfa 198Kitabı okudu
Sizin burada Harrington’unuz varsa, bizim orada Mustafa Kemal’imiz var!
Reklam
"Abbas Halim Paşa'nın en büyük dostu Âkif'ti; her türlü maddi alakadan soyunmuş sevgiyi yalnız onda bulmuştu; birbirlerini anlıyor, birbirlerinin ruhlarına nüfuz ediyorlardı. Ağabeyi Said Halim Paşa gibi, Avrupa'yı da içinde yaşayarak yakından tanımış ve İslâm'ı en üst seviyede idrak etmiş güçlü bir entelektüel, büyük bir bilge, samimi bir Müslüman olan Paşa, Âkif'le başbaşa kaldığı zamanlar fikirlerini anlatmaya başlardı; anlattıkça coşar, coştukça inceleşir ve derinleşirdi; bilirdi ki dilini Âkif'ten başkası anlayamaz."
Sayfa 153Kitabı okudu
"Bir gün Çanakkale Zaferi'ni kutlamak amacıyla hazırlanan bir programda, bir hatip, "Arkadaşlar," diye söze başlar, "şimdiye kadar Çanakkale Şehitleri için hiçbir Türk şairi esaslı bir şiir yazma mıştır. Çanakkale için en güzel şiiri maalesef bizden olmayan, Türk olmayan birisi yazmıştır!" Bunu duyunca çok üzülen Âkif, birkaç gün sonra, Falih Rıfkı da "Hadi git artık, kumda oyna, bu memlekette işin yok senin!" gibi sözler yazınca kahrolacak, belki de, Mısır'a yerleşmeye o zaman karar verecektir."
Sayfa 136Kitabı okudu
Akif mesela Süleymaniye Kürsüsünde ilim ve sanat öğrenerek ülkesine dönen idealindeki Türk aydınını şöyle tarif ediyordu: Beyni var, şaplwsı yok; san 'atı var, tırnağı yok; Şer'-i ma 'suma olan hürmeti benden bile çok'
Sayfa 39 - PdfKitabı okudu
"Irk" kavramını bizde ilk kullanan Ali Suavi oldu. Ulûm gazetesinde çıkan "Türk" başlıklı yazısına, "Avrupa'da ras (race) meselesi var" cümlesiyle başlıyordu. Yazdıklarından, antropoloji adlı yeni ilimden haberdar olduğu anlaşılıyor. Antropologlar, Avrupalıların mensup olduğu Ari ırkın diğer ırklara göre genetik bazı üstünlükleri bulunduğu önyargısından hareketle ırkları hiyerarşik bir düzen içinde tasnif etmişlerdi. Suavi, Türkleri o güne kadar hiç ilim, sanat ve felsefe üretememiş "aşağı" bir ırkın içinde gösteren antropologlara cevap yetiştirmeye çalışıyordu. İlerleme (terakki) fikrinin tabii sonuçlarından olan "ırkçılık", kaçınılmaz olarak başka ırkçılıkları körüklemişti; hangi kavim "aşağı" görülmeye razı olur, medeniyete, yani ilerlemeye hiçbir katkıda bulunmamış olmakla suçlanmayı kabul ederdi? Âkif, antropolojinin altın çağını yaşadığı bir devirde, ümitsizce, çok ileri bir fikri savunuyor, hiçbir kavmin diğerine üstün olmadığını anlatmaya çalışıyordu. Fakat daha önce de belirttiğimiz gibi, cin artık şişeden çıkmıştı."
Sayfa 134Kitabı okudu
Reklam
Sezai Bey, aslen Moralı büyük bir aileye mensuptu. Amcası Abdül latif Suphi Paşa'nın yirmi üç çocuğu bulunduğu -sonuncusu Hamdullah Suphi Tanrıöver'di- düşünülecek olursa, ailenin büyüklüğünü tahmin etmek kolaylaşır.
Sayfa 86 - PdfKitabı okudu
Bize öyle geliyor ki, natüralizmin sınırlarını zorlayan bir gerçekçilik, Âkif'e Islam dünyasının içinde çırpındığı sefaleti, meskeneti ve uğradığı felaketleri bütün çıplaklığıyla göz önüne sermek için en uygun yöntem olarak görünmüştü. Zaman zaman, Dili yok kalbimin ondan ne kadar bîzârım! diye çırpınması, kepenklerini kapadığı iç dünyasındaki isyanların, kaynamaların, coşmaların, başka bir deyişle, bastırmaya çalıştığı mistisizmin bulabildiği boşluklardan kendini dışa vurmasıydı.
Sayfa 195
Faruk nafiz, 1924 yılında, Ali Rıfat Bey’in konser provasını Nazif’in davetlisi olarak dinlemeye gittiği hale sinemasında onu Akif‘le samimi bir dostluk içinde görünce hayrete düştüğünü söyler. Çünkü nazifle atıf hoca arasındaki tartışma o günlerde iyiden iyiye şiddetlenmiştir ve “hocanın fikrinde olması lazım gelen “Akif, bir konser provasında Nazifl’e birlikte Ali Rıfat Bey’in bestelerini dinlemektedir. Konserden sonra bir ara Nazif “Atıf hocayla aramızda geçen münakaşaya ne buyurulur?“ Diye sorunca, Akif, tartışmadan haberi yokmuş gibi, “ne münakaşası bu?“ Diye başka bir soruyla mukabele eder. Nazif, “şapka münakaşası der, “ben serpuşu değiştirmeli diyorum, o da değiştirmemekte ısrar ediyor!“ Akif bunun üzerine şöyle bir cevap verir: “Serpuş değiştirmek bence mühim mesele değildir. Şapkada kalpak da müsavi. Elverir ki kafaları değiştirmeli… Bunu yapabiliyor muyuz? Mesele burada!“
"Hasan Basri Çantay'a yazdığı mektupta, Bereket versin düşmanıma kemliğim dokunmaz. Dostuma bir yararlığım, karşıma gelince kusurlarını saymak olur. Bu da onu dostluğuma pişman eder. Buna sonuna kadar dayanan bir iki ahbab kaldı. Allah onlarla da encamımızı hayır eyleye! diyen Fuad Şemsi Bey'in sonuna kadar saygıda kusur etmediği biri şair, biri hattat, biri ressam, üç aziz dostu vardı: Mehmed Âkif, Hulusi Efendi ve Hoca Ali Rıza... Ākif için yazdığı bir kıt'ada, duygularını, Seninle bir kafadaydık, Huda için, Hak içün diye ifade etmişti."
Sayfa 204Kitabı okudu
Midhat Cemal, Akif'e duyduğu samimi hayranlığın hayatını zorlaştırdığını biliyordu, bu yüzden onun aslında sanıldığı gibi "gerici", "softa", "medeniyet düşmanı" ve laikliğe karşı olmadığını ispat etmek için çırpınıp durmuştu. Mehmed Akif'inde "Gün oldu ki onu sevmek bir cesaretti. Dostları bile bazen onu gizli sevdiler." diyor.
Sayfa 254
266 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.