Bir kez Fante okuduysanız, bir sonraki romanını da okuyacağınızın garantisini verebilirim.
O kadar duru, samimi ve bizi içine alan bir anlatımı, olay örgüsü var ki. Bitmemiş bir roman ama o bitmemişlik bile bir eksiklik olarak görünmüyor gözünüze.
Yine duvar ustası, fakir bir baba, kardeşler, muhafazakar bir anne ve hayalleri olan kahramanın kendisi. Dominic...
Hayatin gerçeklerini tokat gibi yüzümüze vururken, yaşamın ve hayallerin zenginliğimiz kadar olduğunu bizlere bir kez daha hatırlatan bir novella bu. Varsa, paran varsa hayallerin de o kadar yakındır işte. Kız arkadaşın, sana bakışı hepsi bu bağlamda şekillenir aslında. Ne yazık ki böyle. Acıysa da böyle.
Dominic tam da içinde bulunduğu sefalete inat, yeteneğinin farkında bir Beyzbolcu olarak yeni ve kocaman bir adım atmanın peşinde. Hayalini kuruyor. Yapıyor mu yapamıyor mu okuyunca siz görün. Aslında babasının içinde bulunduğu durum, o sert, tutucu babasının içinde bulunduğu durum bile evladının hayallerinin karşısında yumuşuyor.
Ah... Bu samimiyet, bize yakınlık kendini okutmasın da ne yapsın. John Fante okuyun efendim, eminim gününüzü arti ile kapatacaksınız. Belki yoğun bir kasvet, yoğun bir hüzün kalacak damağınızda ama kalacak. Silinmeyecek. En önemlisi de bu değil mi ? Sizde ne kadar yer edinebildiği?