Sanki özgürmüşüz ve özgürce karar veriyormuşuz gibi
davranıyoruz, sessizce (ifade özgürlüğümüzün biçimine
kaydedilmiş olan) görünmez bir emrin bize ne
yapacağımızı ve ne düşüneceğimizi söylemesini kabul
etmekle kalmıyor, hatta bunu talep ediyoruz.
Ve son olarak asıl soru: eğer Alain Badiou’nun öne
sürdüğü gibi Mayıs 68 (Çin Kültür Devrimi’yle birlikte) bir çağın sonu olduysa, Ekim Devrimi’nin başlattığı o
büyük devrimci-politik dizinin kesin tükenişini işaret
eden bir son olduysa, bugün nerede duruyoruz? Eğer
durumumuza 68 gözüyle bakarsak, çözümlemeye hege-
mon parlamenter-demokratik kapitalizme radikal bir
alternatif vaadi rehberlik etmeli: geri çekilip farklı
“direniş sahalarından” eylemde bulunmakla mı sınırlı
kalacağız, yoksa hâlâ daha radikal bir politik müdahale
hayal edebilir miyiz?
Bu doğru olsa da, sorun daha çok nitelikli bir seçim yapmamızı sağlayacak bilgiyi elde edemeden' seçim yapmaya zorlanıyor olmamızdır - daha kesin
söylersek, bizi eylemde bulunamaz kılan şey (örneğin,
küresel ısınmadan gerçekten insan sanayisinin sorumlu
olup olmadığını vb.) “daha yeterince bilmiyor olmamız”
değildir, tam tersine, çok fazla şey biliyor ve bu tutarsız
bilgi kütlesiyle ne yapacağımızı, onu bir Efendi-
Göstergeye nasıl bağlı kılacağımızı bilmiyor olmamızdır:
“Her şey çatırdama sürecinde, çünkü şeyleri daha hızlı
bilmeye başladık, ve onlarla ne yapacağımızı bilmiyoruz.''