1914-1995

20. Yüzyıl Siyasi Tarihi

Fahir Armaoğlu
Ekim 1933 silahsızlanma konferansının fiilen sonu olmuştur.Fakat 1935 e kadar yine bazı çabalar harcandı ise de bir sonuca ulaşılamadı.Zaten 1935 den itibaren dünya,savaşın eğik düzeyine girmiş bulunuyordu.
Türkiye Üzerinde Yeni Alman Baskısı
Türkiye Başbakanı Şükrü Saraçoğlu, 27 Ağustos 1942 günü Alman Büyükelçisi Von Papen ile yaptığı bir görüşmede, bir Türk olarak Rusya'nın yıkılmasını hararetle arzu ettiğini ve böyle bir fırsatın bin yılda bir defa ortaya çıkabileceğini fakat bir başbakan olarak ve Türkiye'nin menfaatleri bakımından, Türkiye'nin kesin tarafsızlık izlemesinin zorunlu olduğuna inandığını belirtmiştir.
Sayfa 370 - Timaş Yayınları, 20. BaskıKitabı okudu
Reklam
İran
Rıza Pehlevî'nin bu hükümet ve monarşi darbeleri ile amacı, kendisine örnek aldığı Atatürk gibi, İran'da geniş ve köklü reformlar yaparak memleketi Batılılaştırmaktı. Gerçekten, İran'da pek çok reformları ve Batılılaşma hareketlerini gerçekleştirdi. Din adamlarının nüfuzunu kıramamakla beraber, özellikle eğitim alanında birçok yenilik yaptı. Eğitim sisteminde vatanseverlik, milliyetçilik ve Batılı düşüncenin yerleşmesine önem verdi. Orduyu düzenledi ve iyi bir disipline soktu. Kapitülasyonları kaldırdı. Ekonomik alanda, devletin müdahalesi ile birçok işler yaptı. Atatürk ve Türkiye ile yakın ve samimi münasebetler kurdu.
Sayfa 191 - Timaş Yayınları, 20. BaskıKitabı okudu
Monroe Doktrini (2 Aralık 1823)
1- Başkan Monroe'ye göre Birleşik Amerika, Avrupa'nın işlerine karışmamaktadır. Amerika'nın Avrupa ile hiçbir politik ilgisi yoktur ve Avrupa işlerine karışmayacaktır. Buna karşılık; Avrupa devletleri de Amerika kıtalarının içişlerine karışmamalıdırlar ve Amerika kıtalarından uzak durmalıdırlar. 2- Amerika'nın bu isteğine rağmen, eğer herhangi bir Avrupa devleti Amerika kıtalarına ayak basar ve bu kıtalarda bir sömürgecilik teşebbüsünde bulunursa, Amerika Birleşik Devletleri bu hareketi düşmanca bir hareket sayacak ve Avrupa devletleri Birleşik Amerika'yı karşısında bulacaktır. Amerikan Kongresi, Başkan Monroe'nin teklif ettiği bu iki dış politika ilkesini onayladığı ve Amerikan dış politikasının esasları olarak kabul ettiği gibi Avrupa devletleri ve özellikle Rusya, Fransa ve İngiltere de Amerika'nın bu sert tutumu karşısında İspanyol sömürgelerindeki bağımsızlık ayaklanmalarını bastırmak için herhangi bir teşebbüste bulunmaya cesaret edemediler. Amerikan dış politikasında Monroe Doktrini adını alan bu dış politikanın ilk sonucu şu oldu ki; Avrupa devletlerinin İspanya'ya yardım edememesi dolayısıyla, 1820-1830 arasında, bütün İspanyol sömürgeleri bağımsızlıklarını kazandılar. Kısacası Latin Amerika ülkelerinin bağımsızlığı Birleşik Amerika'nın Avrupa karşısındaki sert tutumu ve Monroe Doktrini sayesinde gerçekleşmiş olmaktaydı.
Sayfa 73 - Timaş Yayınları, 20. BaskıKitabı okudu
Sosyalizm
Marx genel bir savaşın çıkacağını ve bu savaşın kapitalistlerin savaşı olduğunu, bu sebeple de işçilerin ve proletaryanın bu kapitalist savaşta hiçbir çıkarı bulunmadığını, bundan dolayı savaş çıktığı zaman işçilerin askere gitmemelerini söyledi. Birinci Dünya Savaşı patlak verince bütün memleketlerdeki işçiler askere alındıklarında tereddütsüz düşmanla savaşmak için cepheye koştular. Bernstein'in işaret ettiği gibi, işçiler enternasyonalizmi bir tarafa bırakıp her şeyden önce düşmana karşı vatanlarını savunmaya koştular. İşte bu durum II. Enternasyonal'in sonunu getirdi.
Sayfa 32 - Timaş Yayınları, 20. BaskıKitabı okudu
Birleşik Amerika'nın İnzivaya Çekilmesi
İki savaş arası devresinde Birleşik Amerika ile Avrupa arasındaki münasebetleri zehirleyen ve Amerika'nın Avrupa'ya karşı kızgınlığını ve güvensizliğini arttıran bir mesele de, milletlerarası borçlar olmuştur. Amerika savaş sırasında yirmi kadar devlete borç para vermişti. Borçlular içinde 4.2 milyar dolarla İngiltere, 3.4 milyar dolarla Fransa, 1.6 milyar dolarla İtalya birinci planı işgal ediyordu ve bu borçların toplamı 10.3 milyar kadardı. Almanya'nın tamirat borçlarından ayırt etmek için, devletlerin Amerika'ya olan bu borçlarına milletlerarası borçlar denilmekteydi. Fakat devletler bu borçları ödemeye bir türlü yanaşmadılar. Daha doğrusu, bu borçları ödemeyi, Almanya'dan alacakları tamirat borçlarına bağlamışlardı. Almanya'dan tamirat borcu alamayınca, Amerika'ya olan borçlarına da yan çizmeye başladılar. Kendilerinin, savaşın en ağır yükünü çektiklerini, Amerika'nın para kaybetmesine karşılık, kendilerinin kan ve insan kaybettiklerini ileri sürdüler. Tabii bu, Amerika'da kötü bir etki yaptı. Amerika bu devletlere borçlarını ödetmek için uzun yıllar uğraştı. Sadece Finlandiya borçlarını tam olarak ödedi. İngiltere, İtalya, Çekoslovakya, Romanya ve Letonya ise ancak "sembolik" ödemelerle yetindiler. Fransa, Belçika, Polonya, Estonya ve Litvanya ise hiç ödemedi. Nihayet Amerika 1934 yılında bu borçlar hikâyesinin üzerine sünger çekmek zorunda kaldı.
Sayfa 196 - Timaş Yayınları, 20. BaskıKitabı okudu
Reklam
Fakat Bolşeviklerin çarlığın gizli anlaşmalarını açıklaması, Ortadoğu'daki İngiliz-Fransız tasarıları bakımından soğuk bir duş oldu. Bunun arkasından 14 Nokta'yı Müttefikler'in de kabul etmeleri dolayısıyla Başkan Wilson da bu gizli anlaşmaları tanımayacağını belirtince, olayların bu baskısı karşısında, İngiltere ile Fransa 7 Kasım 1918'de Ortadoğu hakkında bir ortak deklarasyon yayınladılar. "Uzun zamandan beri Türklerin zulmü altında yaşayan halkların kurtuluşu için" savaştıklarını belirten iki devlet, Ortadoğu memleketlerinde, halkların kendi serbest seçimlerine dayanan millî hükümet ve idareler kuracaklarını bildirdiler. Oldukça müphem (belirsiz) ifadelerin yer aldığı bu deklarasyonun Arap halkları üzerinde uyandırdığı izlenim şuydu ki, İngiltere ve Fransa Arap memleketlerinin bağımsızlıklarını kabul etmektedirler. Hâlbuki bu iki sömürgeci devlet Arap halklarını ikinci defa aldatmışlardı. Hicaz kralı Hüseyin, oğlu Faysal'ı büyük ümitlerle Paris Barış Konferansı'na göndermiş ve Faysal'ın da konferansta Arap bağımsızlığını hararetle savunmuş olmasına rağmen, İngiltere ve Fransa, Hüseyin'in Suriye üzerindeki monarşisini tanımakla beraber, Arap memleketlerinde manda rejiminin kurulmasına karar verdiler.
Sayfa 179 - Timaş Yayınları, 20. BaskıKitabı okudu
Çekoslovakya
Slovaklarla Çekler arasında da tarihî geleneklere dayanan bir çatışma vardı. Çekler Avusturya idaresinde yaşamış, aydın, kültürlü insanlardı. Slovaklar ise Macaristan idaresinde yaşamışlar ve köylü kitleye sahiptiler. Her ikisi de Katolik olmakla beraber, Çekler antiklerikal (papaz karşıtı sınıf), Slovaklar ise inançlı Katolik'ti. Bu sebepten, Çekoslovakya içindeki Slovaklar daima Macaristan'a katılmak için çaba harcamışlardır. Hâlbuki eskiden Macarları hiç sevmezlerdi. Fakat Çeklerin içinde erime ihtimalini hiç hazmedememişlerdir. Slovakların bu ayrılma istek ve çabaları karşısında merkezî hükümet, özellikle Slovakya'da sıkı tedbirler almak zorunda kalmış ve bu da Slovakları daha çok kızdırmıştır.
Sayfa 165 - Timaş Yayınları, 20. BaskıKitabı okudu
Savaşın kitlelerde yarattığı düzensizlik,anarşi ve istikrarsızlık,disiplin rejimlerinin modasını kuvvetlendirmiştir.
Türkiye ve Almanya
Almanya Türkiye'ye karşı gerçekleştirmek istediği politikada başarı kazanamamıştır. Çünkü İtalyan tehlikesi Türkiye için başlıca endişe kaynağı idi ve Almanya bunu göremedi.
Sayfa 318 - Timaş Yayınları, 20. BaskıKitabı okudu
Reklam
Truman Doktrini
Bundan dolayı İngiltere 1947 Şubat ayında Amerikan hükümetine, biri Türkiye ve diğeri de Yunanistan hakkında olmak üzere iki memorandum (muhtıra) verdi. Bu memorandumlarda, Türkiye'nin Batı savunması için ehemmiyeti belirtilerek Türkiye'ye hem ekonomik hem de askerî yardım yapılması gerektiği, İngiltere'nin bu yardımları yapamayacağı ve hatta Yunanistan'daki askerlerini dahi geri çekmek zorunda bulunduğu ve dolayısıyla sorumluluğun Amerika'ya düştüğü belirtildi.
Sayfa 397 - Timaş Yayınları, 20. BaskıKitabı okudu
İtalya'nın Arnavutluk'u İşgali
Fakat Almanya'nın Çekoslovakya'yı işgali Mussolini'nin de durumunu değiştirmiştir. Çünkü bu olayla birlikte, Hırvatların da Almanya'nın himayesi altına girmek istediklerine dair söylentiler çıkmış ve bu da Mussolini'yi telaşlandırmıştır. Bu söylenti gerçekleştiği takdirde, Almanya Adriyatik'e kadar gelmiş olacaktı. Bunun içindir ki, bu söylentiler karşısında Mussolini, "Hiç kimse gamalı haçın Adriyatik'e yerleşmesini hoşgörüyle karşılayamaz" demiş ve Berlin-Roma Mihveri'nin önemli şartlarından birinin de, Akdeniz'in İtalyan nüfuzu altına bırakılması olduğunu Almanya'ya hatırlatmıştı. Almanya, kendisinin Akdeniz'de gözü olmadığı hususunda İtalya'ya teminat vermekle beraber, Hitler'in peş peşe kazandığı başarılar Mussolini'nin gururuna dokundu. İtalya sanki Almanya'nın bir peyki (uydusu) durumunda kalmıştı. Bu sebeple Mussolini, "Politik fahişe durumunda kalamayız" diyerek, kendi gücünü göstermek için Arnavutluk'u işgale karar verdi ve 5 Nisan 1939'da bu niyetini Almanya'ya da bildirdi. Almanya Mussolini'nin bu teşebbüsünü hararetle destekledi. Çünkü İtalya Arnavutluk'a yerleşince, Roma'nın, Londra, Paris ve Belgrad'la münasebetleri bozulacak ve İtalya Almanya'ya daha sıkı bir şekilde bağlanmak zorunda kalacaktı.
Sayfa 262 - Timaş Yayınları, 20. BaskıKitabı okudu
Hitler,24 Mart 1933 de SA ve SS lerin silahlarının gölgesinde 4 yıl için olağanüstü yetkiler istedi ve bunu da aldı.Hemen arkasından bütün partileri yasaklayarak Nazi Partisinin diktatörlüğünü kurdu.
1967 Arap-İsrail Savaşı
... Ürdün'ün elindeki Doğu Kudüs de İsrail'in eline geçmiştir ki, bu suretle 2000 yıldan beri ilk defa olarak Yahudiler Kudüs'e tekrar sahip oluyorlardı. Osmanlı Devleti'nin 400 yıl elinde tuttuğu kutsal Kudüs'ü, Araplar 50 yıl ellerinde tutamamışlardı.
Sayfa 633 - Timaş Yayınları, 20. BaskıKitabı okudu
Fransa'nın Çökmesi
Almanya Fransız donanmasını da almayacak fakat bu donanma bir limanda kontrol altında tutulacaktı. Fakat Almanların Fransız donanmasına el koymasından korkan İngiltere 3 Temmuz 1940'da, büyük kısmı Cezayir'de Mers el-Kebir'de bulunan Fransız donanmasını bombardıman edip batırdı.
Sayfa 331 - Timaş Yayınları, 20. BaskıKitabı okudu
Resim