Dünyanın 105 Yıllık Tarihi (1945-2050)

2050'ye 5 Kala

Oktay Sinanoğlu

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Zaten yavaş yavaş (1953'ten beri) Atatürkçülüğün da sahtesi mebzul olmuş, o geniş ve derin kavram, "Atatürkçülük=layiklik=Müslümanlık düşmanlığı" gibi ikisi de müthiş bir yalan olan sahte formüle dönüştürülmüştü.
Sayfa 16 - bilim+gönülKitabı okudu
Asfaltın her kara zerresi "İnsanın canı çıksın, küresel kıraliyetçilerin taşyağına dayalı hâkimiyeti yaşasın" diye haykırıyor.
Sayfa 26 - bilim+gönülKitabı okudu
Reklam
umarım görürüm
2030'a doğru Asyalı olmaktan kıvanç duyan Türk Devletleri öz erke, maden ve tarım kaynaklarına sahip çıktılar, dünyayı besleyecek duruma geldiler, güçlendiler.
Sayfa 14 - bilim+gönülKitabı okudu
İyiden iyiye toparlanan Avrasya 2035'te Avrasya Birliği'ni (A.B.) kurdu.
Sayfa 14 - bilim+gönülKitabı okudu
Vatan topraklarını teslim etmek mânâsına, Atatürk'ün sonuna kadar tarih boyu, hiçbir Türk devletinde gelmemişti. İşte fecaatlerin en korkuncu.
"Vatan" kavramları, milli hisleri kalmadı. 50 yıllık böyle bir süreçten sonra, "küreselleşme" yalanlarının, "özelleştirme" edebiyatının kurbanı oldular; en derini ve tehlikelisi yabancı dille eğitim marifetiyle kimliklerini unuttukları gibi, düşünme, sorgulama yeteneklerinden arındırıldılar. Yüzüne maske takmış sırıtan dış düşmanlarının, ülkelerinde kilit mevkilere yerleştirilen iç düşmanlarının sinsi yıkımlarına karşı kendilerini koruyacak bağışıklıkları, muafiyetleri yitti. Sonunda vatanlarının topraklarını, tapularını düşmanlarına kendi elleriyle teslim edeceklerin ve edenlerin sayısı arttı da arttı. Halklarının her kesimi bir gün baktı ki ne hayati kamu kuruluşları, ne tarım ve hayvancılıkları, ne de toprakları kalmış. Yüksek faizli, tefeci dış borçlarıyla ithal edilen ıvır zıvır, çıtır pıtır malları rehavet içine tüketirken uyuya kalmış gâfil halklar mızıka sesleriyle yarı uyandıklarında baktılar ki sepet havası çalıyor, davullarla, ve tabii hoparlörlerle "Tapular bizim, herkes hemen evini barkını, yerini yurdunu terk etsin. Biz, tapularınızın yeni sahipleri geliyoruz. Yeni mülklerimizde oturacağız" diye duyuru yapılıyor, emirler yağıyor. Halktan bazı, kendilerini cin zan eden, süper ahmaklar "Oh oh, turist geliyor" deyu sevinecek gibi oldular. Bu sefer de irkilen bazıları onları dövmeye kalkınca, yabancı polis önüne gelene saldırmaya başladı. Bir patırtıdır, bir hengâmedir gidiyor; davullu zurnalı. Tabii bu daha işin başı, sonradan daha neler olmadı ki, tehcirler, tehcir kampları, ve beteri şeyler, söylemeye dilim varmıyor. "Uyusun da büyüsün, ninni."
Reklam
Önce o fecaat: Beş yıl önce biten kısa vadeli üçlü bir hükümet getirilmişti ya (sağlı, sollu, ortalı), işte o zaman sessiz sedâsız üç yasa geçivermişti. Bunlarda "yabancı devletler de toprak alabilir", meâlen, "Birkaç yabancı gelip yatırım yapacağız, şu (binlerce dönüm) araziyi isteriz' deyince, o arazilerin tapusu ücretsiz kendilerine iki hafta içinde teslim edilecektir" gibi bir ülkenin sonu, vatan topraklarının harpsız zarpsız yabancılara teslim edilmesi anlamına gelen maddeler vardı. Hâlen bu garip "yasa"lara istinaden Türkiye'nin dört bir yanının yağmalanması devam ediyor. O zaman düşünmüştüm ki, birkaç yıl içinde yağma fark edildikçe millette bir tepki uyanır. Fakat heyhat yanılmışım. Olan oldu, bir tepki görülmedi. Yeni taban, "Hoşgörü" dedi; feleğini şaşırmış. Tarzanlaşma aşkıyla yanıp tutuşan, aydın geçinen takımlar da "Dünya küreselleşti" dediler, o da konuyu açarsan. Bir de tabii hayret, Türkiye'den başka böyle küreselleşen de yok. Batı'da iki bin yıldır da "hoşgörü"nün "h"si yok. Dünyanın e görüp göreceği hoşgörü (müsamaha) bir tek, Osmanlı Devleti kdâhil Türk devletlerinde olmuştur. Ama tabii "hoşgörü",
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.