Arif, içinde bulunduğu her anda, Allah’a, bir
önceki andan daha yakındır. Arifin, İzzet ve Celâl
sahibi Rabbine karşı beslediği huşu, tevazu ve
alçakgönüllülük, her gelen an yenilenir. O, gaipten
değil, hâzırdan korkar. Yani onun nazarında Rabbi,
her an hâzır ve nâzırdır, gaib değildir. Huşusunun
artması, Rabbine olan yakınlığının artması
nisbetindedir. Rabbinin huzurunda dilsizliğinin
artması, O’nu müşahedesinin artması kadardır.
Kim ki Aziz ve Celil olan Allah’ı tanırsa nefsinin,
hevasının, tabiatının, âdetinin ve bedeninin dilleri
tutulur, dilsiz olur. Buna karşılık kalbinin, özünün,
halinin, makamının dilleri açılır. Onlar tutulmaz,
dilsiz olmaz. Nail olduğu nimetleri açığa vurarak
konuşurlar. İşte bunun içindir ki arifler, daha çok
sükut ederek otururlar.