Küçükmüşsün daha o zamanlar. Henüz yürüyemeyecek kadar küçük. Kıtlığın, yoksulluğun ve kara kışın olduğu bir zamanmış. Komşunun akşamdan yediği etin kemikleri evlerinin arkasına, damdan süpürülmüş kar yığının üstüne atılmış. O kemiğin suyundan çorba içmişsin. Annen, o günlere bir daha dönmek istemediğini, bir gün ağlayarak anlatmıştı sana.