Ünlü bir yazar olmak sevdasıyla birlikte açlığın pençesine düşen gururlu bir gencin hüzünlü romanı...
Okurken, tümceler arasında açlık olgusunu öyle hissediyorsunuz ki; bir anda kendinizi durumunuza şükrederken bulabiliyor yahut bu otobiyografik eserinde yazarın yaşadıklarına şaşırıyorsunuz. Açlıktan düşüncelerini kaybolup beynin akması, yumruklar yada yerdeki talaşı yeme dürtüsü ve daha birçok inanılmaz sahneler.
Yapılan bir nevi Fakir Edebiyatı mı, insanlara acı dozu vererek etkilemek mi, belki. Ancak gerçekte de yaşanmış bir durumun sade ve akıcı bir dille dünya mirasına armağan edilmesi mi? Kesinlikle evet.
Baş karakterin yazar olması bağlamında 19 yy'ın ortalarında bile gazetelerin çıkan makalelere para ödedikleri gerçeği günümüzde en azından ülkemizde yaşanmıyor maalesef. (Yerel basında ve ulusal dergilerde çıkan hiçbir yazıma para alamadığım gibi bir lütuf yaptıkları izlenimini edinmişimdir her seferinde. Geriye sosyal medya ve kişisel bloglar ile merkezi sınavların soruları çalınabildiği bir memlekette edebiyat yarışmalarının adaleti kalıyor).
Sonuçta, ek gelir olmadan özgürce yazılarıyla geçinebilen kaç yazar sayabilirsiniz Türkiye 'de?...