Akşam babası televizyon seyrederken o, yemek masasına serdiği kağıda, ağaca kulak verince içinde ne uyandıysa, çizmeye koyuldu. Çizdikçe aklına hayali öyküler geliyordu. Önce, neyi nasıl çizeceğine karar veremedi. İlk tutukluğu üstünden atınca, kalemimi özgür bıraktı. Birbirine çiçek tozları kollayan bitkileri, böceklerin gevezeliklerini, kertenkelelerin dansını düşüne düşüne, kağıdı kanaviçe işler gibi desenlerle doluyordu. Kısa bir çizgi roman bile sığdırmıştı araya. Uyku saati gelip de evin ışıkları birer birer sönerken, başını kağıttan kaldıramamıştı hâlâ Ada. Babası, " Hadi, kalk yatağına git ..." deyip omzunu tutmasa, sabaha kadar çizebilirdi. Böyle bir şey ilk kez başına geliyordu.