... insan beyni milyonlarca yıldır kendi icat ettiği, tedavüle soktuğu ve milyonlarca yıldır milyonlarca ülkede, acıyla uluyan milyonlarca yaratık üzerinde kullandığı işkence aletlerinden çok daha iyi bir işkencehanedir.
Bu işin tuzu biberi de var mıydı? Marina, sapkın bir böbürlenmeyle, yatakta Demon 'ın duyumsallığının garip bir ensestçil hazdan etkilenmiş olabileceğini iddia ederdi; hem karısının hem de metresinin eti olan bir eti ikiz hurilerin kaynaşıp kamaşan güzelliklerini, hem tek hem çift bir akua-marini, haremde bir serabı, çifte incileri, bir zifafa uygun tensel uyumlarını ağza alınmayacak nefasette okşamak, tatmak, yumuşakça ikiye ayırmak ve kirletmek fırsatını bulmuşmuş.
Bir saatin akreple yelkovanı, bozuk bile olsalar, durdukları yerden emindirler ve en aptal küçük kol saatlerine bile bunun neresi olduğunu bildirirler, yoksa her ikisi de kadran değil, ancak komik bıyıklı beyaz bir surattır. Aynı şekilde bir insanoğlu da nerede durduğunu bilmeli ve diğerlerine bildirmeli yoksa bir insan müsveddesi başka nedir ki, ne erkek ne kadın, sadece bir tutam insancık...
"Eğer hayat denen güneş saatinin bize akrebini göstermesini istiyorsak," yorumunda bulundu Van, "unutmamalı ki insanoğlunun gücü, vekarı ve hazzı gizlerini bizden saklayan gölgelere ve yıldızlara kafa tutmaktadır. Aqua 'ya boyun eğdiren sadece acının gülünç gücüydü."
"Yıllarca sakladım -Ardis 'deki çocuk odasında olmalı- bana bir zamanlar verdiğin antolojiyi; ve benden ezberlememi istediğin o küçük şiir hala kelimesi kelimesine darmadağın olmuş zihnimin bir köşesinde, iyice emin bir yerde, orada hamallar eşyalarımın üzerinde zıplamakta, kasaları devirmekte,haykırıyorlar, gitme zamanı, gitme zamanı. Brown 'ı açıp bul o şiiri ve sekiz yaşımın zekası için tebrik et, senin ve mutlu Ada 'nın o uzakta kalmış günde yaptığınız gibi, bir yerlerde rafının üzerinde boş bir küçük kutu tıngırdayıp duran o günde."
Baba,
Tanımadığım birinin suratına şamarı indirdim, aramızda önemsiz bir kavga geçti ve adam beni Kalugano yakınlarında bir duelloda öldürdü. Pardon!
Van
Eski Dünya'nın Alp dağları altına düşen kuşağındaki eski otellerin o eski dolaplarını hepimiz biliriz. İnsan onları önce büyük bir dikkatle, ağır ağır açar, kapı yarı yolda saldığı içimizi ezen gıcırtıyı, giderek yükselen o iniltiyi salmasın diye boşuna dua ederiz. Ne var ki insan, kapıyı hızla, tek, kararlı bir hareketle açacak olursa mendebur menteşelerin gafil avlanacaklarını ve zafere, sessizliğe ulaşılacağını çok geçmeden keşfeder. Van'le Ada da, onları doldurup yutan bu dörtbaşı mamur ve güçlü mutluluğa rağmen kimi anıların kapılarının kapalı kalması gerektiğini, yoksa onların korkunç iniltileriyle ruhun bütün sinirlerini titreteceklerini biliyorlardı. Fakat işlem hızla yerine getirilirse, hazmedilmez kötülükler çarçabuk, iki nükte arasında sıkıştırılırsa, hayatın kapısını hızla açıverirken hayatın kendi narkozunun unutulmaz azapları azaltması ihtimali vardır.
Bir çamur balçık topağı olan bu dünyamızdan çok daha ahlaklı başka dünyalarda, insanın gerçekten sevmediği birini mutlu etmesi kısıtlamalarla, ilkelerle, aşkıncı bir avuntuyla ve hatta belli bir gururla yerine getirilebilir; fakat bu gezegende L.'lerin bahtı karadır.
Aklının en karanlık körfezlerinde böyle parlak anılar biriktirmeyen var mıdır?
Göz kamaştırıcı geçmiş suratına sırıttığında kıvranıp da elleriyle yüzünü örtmeyen var mıdır?...