Yıllar geçse de hiç yaşlanmıyorum. Her mevsim biraz daha gençleşiyorum.
Biraz daha gülümseyerek bakıyorum hayata. Çevremdeki yüzler değişse de duyduğumuz heyecan, hissettiğimiz samimiyet hiç değişmiyor. Biliyorum.
Dönüp ardıma baktığımda; geçip giden yılların yorgunluğunu, kırgınlıkları değil de dolu dolu yaşanmış tam 72 mevsimin varlığını hissediyorum.
Benim adım yok. Ben emeğim. Hayatın kanat sesiyim ve çırpınışıyım tutsak bir yüreğin. Ellerim yok benim, tutamam. Göremem, gözlerim yok.Ben yüreğim, adım yok benim. Yapışıp gecenin iri göğsüne ak bir süt gibi içişim şiiri, zamansız bir susuzluk belki. Belki, ondandır geceyi bu denli sevişim.
Mevsimim ben. Bakışım bahar. Sevdası duman bir zemheri ve ağustosa inat avuçlarımda kar. Hazan gibi sarı yaprak yazgısı… Hazan gibi usulca düşüyorum… Ağlayarak hem çatlayarak topraklarım dört mevsim üç renk adımı bilmeden yaşıyorum.
Adım yok benim. Adımı bilen yok. Doğuda ayaz bir sabah, bir çocuğun gamzesi kadar hissem yok hayatta. Kara basan, minik çıplak bir ayakta kırmızı bir sızıyım ben. Ben sevdayım, efsanede adı geçmeyen. Mecnun’un gözünde duman Ferhad’ın alnında terim. Ben, Leyla meftunlarına açıktan bir ibretim. Yakılan her türküde, fail bir kibritim ben.
Benim adım yok. Kalemim ve yazgıyım. Kaleme ve yazgıya en büyük yeminim ben. Söylenmemiş söz, yazılmamış şiirim. Adım yok benim, adımı bilen de yok. Nice gece var içimde bu yazıya girmeyen. Nice yazan, nice ozan var. Hiç birinin adı yok…