Normal, sıradan olanın ne kadar göreceli olduğunu edebiyatın gücüyle daha iyi nasıl hissettirebilir bir yazar, bilmiyorum. Her şey son derece ürkütücü, korkunç, acayip ve anormal bu öykülerde. Ama bunlar öyküleri ilgi çekici yapan şey bu değil. Bunların atmosfer yaratmak için yan oyuncu olarak görev alması. Yarattığı atmosferin içine hapsediyor sanki okuru Schweblin. Sanki dünya böyle bir yermiş de, biz bir anda uyanmışız, şaşırmışız, dehşete kapılmış gözlerle dışarı çıkmaya çalışıyoruz, ama kapıyı bulamıyoruz..
Aslında hayatta da böyle değil mi diye soruveriyor insan. İçinde yaşadığımız bu dünya, bu deli kazanı, sanki normalmiş gibi kabullendiğimiz bunca şiddet, bu kıyımlar ve aman evimizden uzak olsun diye paketleyip kapımızın önüne koyduğumuz onca hikaye…Ve tüm bunların ortasında biz, sanki her şey normalmiş gibi yaşayıp gitmiyor muyuz?
Benavides’in Ağır Valizi, Ağızdaki Kuşlar ve Toprağın Altında en beğendiklerim oldu.