Yaşar Kemal'in sonunu bilmeden okuduğum ilk kitabı oldu. Daha öncesinde merakımdan baktığım bazı yorumlar okuma keyfini biraz kaçırmıştı.
Temmuz ayını elimdeki Yaşar Kemal kitaplarını okumaya ayırdım. Böylelikle Anadolunun bu bin yapraklı edebiyat ağacının çekim alanına, araya başka şeyler katmadan girmek istedim.
Ağrıdağı Efsanesi Yaşar Kemal'in üç destansı romanından biri. Anadolu'nun gelenek ve göreneklerinden, türkülerinden beslenen, bir solukta okunacak kısa bir roman. Şiirsel anlatım diliyle insanı içine çeken sürükleyici bir roman.
Yazar bir kitap yazmaya başlamadan önce sürükleyicilik açısından en sevdiği roman olan Kamelyalı Kadın ile Nazım Hikmet şiirlerini okuyormuş. Kendine has üslubu içinde bu iki kaynaktanda yararlanıp romanını zenginleştiriyormuş.
Kitapta en etkilendiğim kısım, kalabalıkların bir amaç için bir araya geldiğinde birşey yapmasına gerek kalmaksızın egemenleri sarayları, paşaları dize getirmesi oldu. Pasif direnişin en güzel örneklerinden birini gördüğümüz bu olay insanlığa örnek olacak nitelikte.
Demirci Hüso'nun dediği gibi: "Biz hep böyle, her şeyde birlik olsak, kimse bize diş geçiremez. Bize dağlar, şahlar dayanamaz. Hiç kimse.. Yeter ki böyle birlik olalım."
Kitabın okuma lezzetine gelirsek: bu yıl en keyif aldığım kitaplardan biri oldu diyebilirim. Bittikten sonra bir At, ağzı var dili yok bir hayvan, bir domino taşı gibi bunca güzelliğe ve bunca kötülüğe ve olaya nasıl yol açabilir diye düşündüm.
Bu ancak yazarın uçsuz bucaksız hayal dünyasının genişliğine işaret olabilir.
Ağrıdağı Efsanesi severek okunacak kitaplardan...