Ahlak Felsefesinde Tanrı Nerede?

Cemre Demirel

Quotes

See All
"Newton’un evrendeki determinizmi ve mekanizmi adeta ispatlaması, çok sonraları Freud’un insanın kendisine bile hükmetmekten aciz olduğunu ileri sürmesi ve nihayet Darwin’in insanın tesadüfi mutasyonlarla oluşan, hayvandan farksız sıradan bir organizma olduğunu göstermesiyle birlikte sürdürülmesi adeta imkânsız hale gelmiştir. Tanrı’yı devre dışı bıraktıktan sonra, bahsedilen bilimsel veriler ışığında insanın asli ve aşkın bir değerinin olabileceğini söylemek zordur."
"Dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus ise İbrahimi dinlerin Tanrısının eline güç geçirmiş hasbelkader bir varlık olmadığı; her şeyi bilen, her şeye gücü yeten, tek olan ve nihai iyi olan gibi birçok özellikle dolu olduğudur. Yani Tanrı, tanım ve içerik yüklü bir kavramdır. Bu nedenle Tanrı’nın dilediğini ahlaken doğru ya da yanlış olarak atayabileceğini öne sürerken Tanrı’nın rastgele hareket etmediği ve barındırdığı niteliklere uygun hareket edeceği göz önünde bulundurulmalıdır."
Sayfa 219Kitabı okudu
Reklam
"Batı felsefe tarihine bakıldığında Orta Çağ’da yalnızca ahlak anlayışının değil, tüm felsefenin Hristiyan teolojisinin boyunduruğu altında olduğu görülmektedir. Bu paradigmanın etkisi altındaki Orta Çağ Batı düşüncesinde ve aynı zamanda altın çağını yaşamakta olan 8-13. yüzyıl İslam felsefesinde ahlak ile din arasında sıkı bir birliktelik vardır."
Syf:217 "Euthyphron ikilemi ile ilgili gözardı edilen bazı hususlara değinmek yerinde olacaktır." Syf:218 "İkilem, adını Platon’un Euthyphron diyaloğundan alır. Bu diyalogda Sokrates, kutsal olanın Tanrılar tarafından sevildiği için mi kutsal olduğunu yoksa zaten kutsal olduğu için mi Tanrılar tarafından sevildiğini sorar. Eserin yazarının idealar kuramının sahibi Platon olduğu göz önüne alınırsa, Sokrates doğal olarak Tanrıların kutsal olan şeyi kutsal oldukları için sevdiğini öne sürer. Sokrates’in bu seçimi Platon’un idealar tezine uygun olduğu gibi, aynı zamanda çoktanrılı bir inancın sorunlarına cevap bulma çabasının da bir ürünüdür. Zira Antik Yunan’daki çoktanrıcılığın kaçınılmaz bir sonucu olarak Tanrılardan kiminin onayladığı bir şey, diğeri tarafından reddedilebilmekteydi. Bu durum Euthyphron diyaloğunda henüz meşhur ikileme gelmeden önce Sokrates tarafından da şu şekilde belirtilir: “Tanrılar aynı şeyleri hem haklı hem haksız buluyorlar, aynı şeyler Tanrıların hem hoşuna gidiyor hem gitmiyor” Tanrıların birbirlerinden farklı karakterlere sahip oldukları ve hatta zaman zaman birbirleriyle rekabet ya da savaş hâlinde oldukları çoktanrılı bir sistemde ortak ve objektif değerlere ulaşmak için birbiriyle çatışan Tanrılardansa kendinden kaim ve değişmez olan Platonik varlıklara başvurma çabası anlaşılabilirdir. Ne var ki tektanrıcılık, Euthyphron ikileminin başa çıkmaya çalıştığı bu ana problemden muaftır."
Zira bize emir veren bir ahlak felsefesinin sunduğu ahlaki yargı ve değerleri kabul etmeden önce onun meşru bir temele yaslanıp yaslanmadığını bilmek isteriz.Bir başka deyişle iyinin ne olduğunu ve nereden geldiğini söylemeden insanlara iyilik yapmalarını emretmek akıl dışıdır.
İstanbul Yayınevi
"Tanrı’nın kendi doğasına uygun hareket etmesi onun gücünün kısıtlandığı anlamına gelmez. Dolayısıyla ahlaki değerler Tanrı’nın doğasında, ahlaki görevler ise Tanrı’nın kendi doğasına uygun biçimde verdiği emirlerde temellenir."
Sayfa 217Kitabı okudu
Reklam
“Gözlemlediğimiz evren tam da beklediğimiz gibi en temelde hiçbir tasarımın, amacın, kötülüğün veya iyiliğin olmadığı, sadece kör,acımasız bir kayıtsızlığın bulunduğu özelliklere sahiptir” – Richard Dawkins, bilim adamı.
İstanbul Yayınevi
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.