Ahşabın Öyküsü

Mehmet Ali Kılıçbay
Kafes aslında arkasındakini gözlerden gizlemeyi hedefliyor gibi­dir, nitekim kafesin arkasında hemen hemen yalnızca ka­dınların yer alması, kadına kamusal alanda yer vermeyi ba­şaramayan bir toplumun ürettiği bir kaç-göç çaresi olarak görülebilir. Ama kafes, aynı zamanda kadını esrarengizleş­ tirerek, onu gerçek doğasının ve özünün dışında bir hayal, bir imge olarak üretmektedir.
Türkler de kendilerine özgü bir paravana geliştirmiş­lerdir. Aslında bu "geliştirmişlerdir" sözü biraz fazla kaç­maktadır, çünkü bu "paravana", bizim bütün Doğu coğraf­yasının ortak malıdır. Kafes denilen ve seyredilmeden (olduğu haliyle seyredilmeden, yoksa kafesin arkasındaki, hayal nesnesi olarak zaten seyredilmektedir ve bunu iste­ mektedir) seyretmeyi sağlayan bu tahta düzenek de, "önü ve arkası" zıtlığıyla hayal ve cinsellik yaratmaktadır.
Reklam
Pencere, artık sokağı tiyatro haline çevirmektedir. Hal böyle olunca, elbette perde de gerekir.
Sayfa 31
Mahremiyet gizlilik demektir, ama gizlilik mutlaka mahremiyet anlamına gelmez. Sandık, gizleyerek mahre­miyet yaratır (merak ve haset de), ama bazı durumlarda, gizlerken tecrit ve farklılık da meydana getirir. Bu açıdan bakıldığında, dünyanın en büyük sandıkları hapishaneler­dir.
Doğu aşklarının platonik ol­ması, bir kadına değil de, bir kadın hayali'ne olan aşkı te­rennüm eden şiirlerin Doğu edebiyatının neredeyse tama­mını oluşturması, kadının hayalini kendine tercih etmek zorunda kalınan çarpık bir toplumsallığın süblimasyonu değilse, acaba nedir?
Tahta ayakkabı, hangi toplumda ve çağımız hariç, hangi zaman kesitinde olursa olsun, bazı nadir istisnalar dışında, her zaman alt sınıfların, bundan da önemlisi köy­lülüğün ve kabalığın simgesi olmuştur.
Reklam
34 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.