Akıl Tutulması sözleri ve alıntılarını, Akıl Tutulması kitap alıntılarını, Akıl Tutulması en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Bugün geleneğe başvurma zorunluluğu bile geleneğin insanlar üzerinde etkisinin kalmamış olduğunu göstermektedir. Almanya gibi birçok ulusun, en çok tapındıkları ideallerin birer boş balon olduğunu birdenbire anlamış olmaları boşuna değildir."
Doğaya boyun eğdirmeyi amaçlayan totaliter çabanın, ego'yu, insan öznesini, nasıl baskının basit bir aracı haline getirdiğini görmüştük. Beniliğin kavramlarda ve düşüncelerde ifade bulan bütün öteki işlevleri geçersizleşmiştir artık. Öte yandan, görevi bir uzlaşma aramak olan felsefî düşünce de çatışmanın varlığını reddetmekte ya da unutmaktadır. Felsefe adı verilen disiplin, kültürün öteki dallarıyla birlikte, açılmış uçurum üzerinde sahte bir köprü kurmakta ve böylece tehlikeyi daha da artırmaktadır.
Sayfa 169 - Metis, 8. Basım - 2010, (İngilizce İlk Basım - 1947) Felsefe Kavramı Üzerine
Bugün, ütopyaya giden yolda en büyük engel,
toplumsal iktidar makinesinin ezici ağırlığı ile
atomlaşmış kitlelerin güçsüzlüğü arasındaki oransızlıktır.
Geri kalan herşey —her yere sinmiş ikiyüzlülük, sahte
teorilerle beslenen inanç, spekülatif düşüncenin
gerilemesi, iradenin sakatlanması ya da korkunun
baskısıyla sonuçsuz faaliyetler içinde dağılıp gitmesi bu oransızlığın belirtileridir
Deneysel fiziği bütün bilimlerin prototipi yapmaya ve zihinsel yaşamın her alanını laboratuvar teknikleri modeline uydurmaya çalışan pragmatizm, fabrikayı insan varoluşunun prototipi olarak gören ve bütün kültür dallarını montaj hattı üzerindeki üretim ya da rasyonelleştirilmiş büro modeline uydurmaya çalışan modern endüstriyelizmin düşünce alanındaki karşılığıdır.
Toplumdan mutlak olarak kopmuş birey bir yanılsamaydı. Bağımsızlık, özgürlük tutkusu, halden anlamak ve adalet duygusu gibi en beğendiğimiz insani özellikler bireysel olduğu kadar toplumsal özelliklerdir. Gelişmiş birey gelişmiş toplumun ürünüdür. Bireyin kurtuluşu toplumdan kurtuluş değil, toplumun atomlaşmadan kurtuluşudur. Doruk noktasına kitle kültürü döneminde çıkabilen atomlaşma.
Egemenlik ilkesi, herşeyin feda edildiği bir put haline gelmiştir. Insanın doğayı buyruk altına alma çabasının tarihi, insanın insanı boyunduruk altına almasına da tarihidir. Ego, benlik kavramının gelişimi bu iki yanlı tarihi yansıtır.
“Bilim, kendi devrimci geçmişinde başka kurumların kullanmasına karşı çıktığı bir sansür etme yetkisini kendinde bulmaya başladığı anda, kaygan bir zemine ayak basmış olur. Bilimin otoritesinin sarsılacağı kaygısı, tam da bilimin genel bir kabul gördüğü, hatta baskıcı bir eğilim kazanmaya başladığı bir dönemde sarmıştır bilim adamlarını. Pozitivistler, örgütlenmiş bilimin postülalarına tam bir uyum göstermeyen her düşünceye haddini bildireceklerdir. Yaptıkları lokavt ilkesini düşünce dünyasına aktarmaktır. Bu genel tekelci eğilim, teorik doğru kavramını yutacak kadar ilerlemiştir. Ama bu eğilimle Hook’un savunduğu “düşünce dünyasında serbest pazar” anlayışı arasında Hook’un sandığı kadar büyük bir karşıtlık yoktur. Her ikisi de zihinsel sorunlara karşı iş çevrelerine özgü bir tavrı, bir başarı saplantısını yansıtır.” s. 110
“Sokrates’in doktrini, iyinin ve kötünün son yargıcı olarak özne kavramının felsefi kaynağı olarak görülebilir belki, ama yine de o, akıldan ve aklın yargılarından gerçekliği olmayan isimler ve uzlaşımlar olarak değil, nesnelerin gerçek doğasını yansıtan ilkeler olarak söz etmişti. Öğretisi ne kadar negativist olursa olsun, yine de mutlak doğru düşüncesini içeriyordu ve nesnel kavrayış olarak, nerdeyse tanrısal bir açıklama olarak öne sürülüyordu. Sokrates’in daimon’u belki öteki tanrılardan daha ruhsal bir tanrıydı, ama daha az gerçek değildi. Daimon adı, yaşayan bir gücü belirtiyordu. Platon’un felsefesinde, Sokrates’teki sezgi (görüleme) gücü ya da vicdan, bireysel öznenin içindeki bu yeni tanrı, Yunan mitolojisindeki rakiplerini tahttan indirmiş, en azından dönüşüme uğratmıştır. Tanrılar, idealara dönüşmüştür artık. Ama bu ideaların, öznelci idealizme uygun olarak öznenin kendi ürünleri olması, öznenin duyumlarına benzer ürünler ya da içerikler olmaları söz konusu değildir. Tam tersine, eski tanrıların bazı imtiyazlarına hâlâ sahiptir idealar: insanlardan daha yüksek ve daha soylu bir düzlemde dururlar, birer modeldirler, ölümsüzdürler. Aynı zamanda, daimon da ruha dönüşmüştür ve ruh da ideaları algılayabilen gözdür. Doğrunun görülmesi olarak ortaya koyar kendini, bireysel öznenin şeylerin ebedi düzeni algılayabilme ve böylece zamana bağlı düzende de izlenecek doğru çizgiyi görebilme yeteneği olarak somutlaşır.” s. 64-65