Akıl Ve İman

Ahmed Hulûsi

Most Liked Akıl Ve İman Posts

You can find Most Liked Akıl Ve İman books, most liked Akıl Ve İman quotes and quotes, most liked Akıl Ve İman authors, most liked Akıl Ve İman reviews and reviews on 1000Kitap.
“Âmentü Billâhi” dendiği zaman, “B”nin buradaki işaretinin “ALLÂH” isminin anlamını gerçek ve mutlak mânâsıyla anladıktan sonra; kendinin, “ben” dediğin şeyin, “O”nun dışında, ayrı bir varlık olarak var olmayıp; “ALLÂH” varlığı ile kaîm ve var olan bir yapı olduğuna “İMAN” etmek anlamında olduğu anlaşılır. Yani, “Âmentü”, “iman ettim”; “Billâhi”, mutlak ve gerçek anlamda “Allâh”ın varlığına; benim kendi varlığımın da, “O”nun varlığı, vücudu ile kaîm olduğuna; tüm varlığımın, tüm boyutlarıyla, sadece “O”nun Esmâ’sıyla mevcut olduğuna; “O”nun varlığı dışında hiçbir varlık ve özelliğimin olmadığına “iman ediyorum” demektir bu. İşte burada önemli olan husus, Kur’ân dilinde ve Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ın açıklamasında ötenizdeki bir “TANRI”ya iman değil; varlığınızın her zerresindeki; tüm boyutlarınızı meydana getiren “Allâh”a iman üzerinde durulmasıdır.
Bugün sayısız insan “Allâh’a inanıyorum” diyor... Ancak tahkik ehli bir yana, hiç kimse Allâh Rasûlü Hz. Muhammed’in açıkladığı Kurân’ın tarif ettiği Allâh’a iman etmiyor!.. İşte bunu kesin bir dille vurgulayan âyet: “İnsanlardan bir kısmı 'B' işareti kapsamınca (varlıklarını Allâh Esmâ’sının oluşturduğu inancıyla) Allâh’a ve âhiret süreçlerine (sonsuzluk içinde, kendilerinden açığa çıkanın sonuçlarını yaşayarak yer alacaklarına) iman ettiklerini söylerler; ne var ki imanları gerçekte bu kapsamda değildir!” (2.Bakara: 8) Hepsi de kendi kafasında, hayalinde, şartlanmaları neticesinde oluşan “ötesindeki” bir gök tanrısına inanıyor ve ona “ALLÂH” adını veriyor! Ondan sonra da, O’nu hesaba çekiyor!!! “Bunu da böyle yaptı olur mu”; “Bunun da sırası mıydı” diye O’na bir yığın “eksiklik” atfediyor!.. Kime?..
Reklam
Gerçekte, senin nefsinin benliği, Rabbinin benliğidir! Senin kendine has bir benliğin yoktur! Kâinatta var olan tek mutlak benlik “Allâh”ın benliğidir. “Benlik Allâh’a aittir. Senin ben demeye hakkın yoktur” diyerek bunu basite indirgemişlerdir. Yani bu varlığa “Ben” kelimesi ile işaret ettiğin zaman, o “Ben” aslında senin nefsin değil, “nefs”in hakikati olan “Rabb”indir. O yüzden denmiştir ki: “NEFSİNİN HAKİKATİNİ BİLEN, RABBİNİ BİLİR.”
Eğer belli bir akıl gücüne sahip isek... Zira “Akıl” arapçada “Ukl” kelimesinden gelmiştir. “Bağlamak” anlamınadır... Yani bir şeyi, diğer bir şeye bağlayarak, aralarında bir bağlantı kurup, bir sonuç çıkarma özelliğidir... Bu akıllı bir kişidir demek; birtakım nesneleri, birtakım bilgileri, cevherleri birbirine bağlayarak ortaya bir sonuç çıkartıp buna göre kendine yön verebiliyor demektir.
Şurası kesin ki, Allâh dilediğini yapmadadır ve yaptığından sual sorulması söz konusu olmaz! Sual sorulmaz; çünkü, sual soracak ikinci bir varlık yoktur! “VE MA TEŞÂÛNE İLLÂ EN YEŞÂALLÂH...” (76.İnsan:30) “ALLÂH DİLEMEDİKÇE SİZ DİLEYEMEZSİNİZ!”... Evet, dikkat buyurun... “Siz isteyemezsiniz, ALLÂH istemedikçe” çevirisi yanlıştır! Bu âyetin gerçek mânâsı; “Siz isteyemezsiniz, isteyen ALLÂH’tır!”... Ve bu mânâyı anlarsak, fark ederiz ki, iki tane isteyen varlık yok! “Biri istiyor da, onun isteği üzerine ötekinde de istek meydana geliyor” gibi bir kavram kesinlikle söz konusu değil!
muhatabımız, Rasûlullâh (aleyhisselâm)’dır! Bize tebligatını yapmıştır... Artık bizler, ya buyurduklarını nazarı dikkate alır, gereğini yapar, kendimizi kurtarmaya bakarız; ya da aldırmayız ve sonuçlarına katlanırız!.. Rasûlullâh ile kişi arasında, ne mertebede veya etikette olursa olsun, hiçbir din görevlisine yer yoktur! Esasen “din görevlisi” diye bir şey yoktur İslâm Dini’nde! “İslâm Dini”nde ne teşkilatlar vardır, ne de müesseseler!.. Ancak insanlar, topluluk hâlinde yaşamaktan dolayı daima belli yöneticiler seçmeye alıştıkları için, Din olgusunu da bir görev hâlinde kabullenmişler; sonuçta Dinsel idareciler ve idare edilenler sınıfları ortaya çıkmıştır! Şu anda dünya üzerinde, “ALLÂH” adına konuşma ve hüküm verme, yargılama yetkisi kimsede mevcut değildir!.. Ve olamaz da!
Reklam
“Âmentü Billâhi” dendiği zaman, “B”nin buradaki işaretinin “ALLÂH” isminin anlamını gerçek ve mutlak mânâsıyla anladıktan sonra; kendinin, “ben” dediğin şeyin, “O”nun dışında, ayrı bir varlık olarak var olmayıp; “ALLÂH” varlığı ile kaîm ve var olan bir yapı olduğuna “İMAN” etmek anlamında olduğu anlaşılır. Yani, “Âmentü”, “iman ettim”; “Billâhi”, mutlak ve gerçek anlamda “Allâh”ın varlığına; benim kendi varlığımın da, “O”nun varlığı, vücudu ile kaîm olduğuna; tüm varlığımın, tüm boyutlarıyla, sadece “O”nun Esmâ’sıyla mevcut olduğuna; “O”nun varlığı dışında hiçbir varlık ve özelliğimin olmadığına “iman ediyorum” demektir bu.
“Ben kendi düşüncemdeki Allâh’a teslim oluyorum” diyen kişi; “Ben Rasûlullâh’ı kabul etmiyorum, ben Rasûlullâh’sız Allâh’a teslim oluyorum” diyen kişiye benzer!.. Hâlbuki; Rasûlullâh’a gerek olmadan Allâh’a vâsıl olmak, Allâh’ı bilmek, idrak etmek hiç mümkün değildir! Mutlaka Allâh Rasûlü’ne ihtiyaç vardır... Niye..? Şimdi bunun izahını yapalım... Nebi ve Rasûl, “vahiy” gücüyle Allâh’ı bilmiştir... Normal bir kişi ise akıl gücü ile Allâh’ı bilir! Vahiy gücü ile akıl gücü arasında çok büyük fark vardır. Vahiy yolundan Allâh’ı bilmek, varlığın hakikatinin melek aracılığıyla kişiye açılması sonucunda varılan hakikattir... Yani akıl, fikir, mantık kullanılmaksızın; kendi özündeki hakikatin, sende melek aracılığıyla açığa çıkmasıdır. Hz. Muhammed (aleyhisselâm) bu yoldan Allâh’ı bildiği için, bütün insanlara yol gösterici olmuştur!
“İş bitirildiğinde (hakikat ortaya çıktığında), şeytan der ki: ‘Muhakkak ki Allâh size Hak vaadi bildirdi... Ben de size vaatte bulundum, fakat hemen sonra vaadimden döndüm... Ben (zaten) sizin üzerinizde bir sultaya (zorlayıcı güce) sahip olmadım... Sadece size fikir ilham ettim, siz de benim verdiğim fikre (nefsinize hoş geldiği için) uydunuz! O hâlde beni suçlamayın, nefslerinizi suçlayın! Ne ben sizin imdadınıza koşarım, ne de siz benim imdadıma koşup kurtarabilirsiniz. Daha önce beni ortak tutmanızı da ben kesinlikle kabul etmemiştim! Muhakkak ki zâlimler için acı bir azap vardır.’” (14.İbrahiym: 22)
283 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 8 days
Kur'an'da "Ya eyyühelleziyne amenû Aminu Billâhi" yani "Ey iman edenler, iman edin...." hükmüne dair önemli bir noktaya işaret aslında kitabın ana fikrini oluşturuyor. Sunu bölümünden alıntı: "Burada iman etmeleri istenen kişiler, "İMAN EHLİ" olanlardır! "MÜMİNLERİN", "İMAN ETMELERİ" istenmektedir!.. Neye?.. "BİLLÂHİ" denerek "ALLÂH"a! Hitap edilen kişiler "İMAN EDENLER" diye tanımlandığına göre elbette ki "ALLÂH"a, "RASÛLÜ'NE" ve kendilerine o ana kadar gelmiş olan âyetlere inanıyorlardı. ... Niçin, "İMAN EHLİNDEN" "iman etmeleri" istenmektedir "ÂMİNU BİLLÂHİ" uyarısıyla?" Kitapta bu konu çok güzel bir şekilde açıklanıyor. Ayrıca, belki en fazla bilinen dualardan olan "Amentü"de inancın şartları olarak sıralanan; Allah'a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ölümdem sonraki hayata, kadere inanmanın hiç düşünülmemiş ve bilinmeyen yönleri açıklanıyor. Çok beğendim ve faydalanadım bu kitaptan. Kitabı okumak isteyenler için not: Ahmed Hulusi'nin tüm kitapları internet sitesinden ücretsiz okunup, indirilebiliyor.
Akıl Ve İman
Akıl Ve İmanAhmed Hulûsi · Kitsan Yayınevi · 200342 okunma
18 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.