Alaycı Kuş Bana Şans Dile

Charles Bukowski

Alaycı Kuş Bana Şans Dile Gönderileri

Alaycı Kuş Bana Şans Dile kitaplarını, Alaycı Kuş Bana Şans Dile sözleri ve alıntılarını, Alaycı Kuş Bana Şans Dile yazarlarını, Alaycı Kuş Bana Şans Dile yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Her şeyin yanıtıdır tarz - yavan ve tehlikeli bir şeye yaklaşmanın yeni bir yolu. Yavan bir şeyi tarzla yapmak tehlikeli bir şeyi tarzsız yapmaktan iyidir. Jan Dark'ın tarzı vardı Vaftizci Yahya İsa Sokrat Sezar Garcia Lorca. Tarz arada ki farktır, yapmanın bir yolu, yapılmanın bir yolu.
Hammond'un üstünde ya da bomba gölgeli pencerenin içinden, arhoş günlerin furtumesiyle maviye dönmüş bifteğin içinden en imza ve salyanın içinden Savannah'nın içinden, ardıç çalısına takılmış damar gibi uzayıp giden sokaklar bir ekim gününde kınk bir gölgeliğin arkasına dökülmüş aşkın içinden; biçimlerin ve pencerelerin ve çizgilerin içinden, Katka'nın şarap lekeli kitabının içinden, eşlerin ve dostların ve kodeslerin içinden, dik bir duruşum vardı gençken Beethoven ya da Bruckner dinleyerek, ya da hatta bisiklete binerek, o kadar genç, olanaksız, Philadelphia'da köprüyü geçerken ilk fahişenle karşılaştın, buza düşerek, sarhoş ve uyuşmuş, sen onu kaldırdın, o seni kaldırdı, ta ki sonunda, kahkaha bütün bariyerleri aştı, hiçbir evlilik daha masum ya da kutsanmış değildi, ve adını anımsıyorum ve evet gözlerini, ve omzunun üstündeki küçük beni, ve böyle ineriz aşağı, hüzünle, hüzünle, yağ lekeli bir odada haşlanmakta olan mısırın sesini dinleyerek.
Reklam
bir kadın, patlak bir lastik, bir hastalık, bir arzu; önünde korkular, satranç tahtasındaki parçaları inceler gibi inceleyebileceğin kadar durağan korkular... insanı akıl hastanesine gönderen büyük şeyler değildir. ölüme hazırdır, ya da cinayete, enseste, soyguna, yangına, sel baskınına... hayır, insanı akıl hastanesine götüren sonu gelmeyen küçük trajedilerdir... sevgisinin ölümü değil zamansız kopan ayakkabı bağıdır... hayatın dehşeti kanserden de hızlı öldüren ve sonu gelmeyen bütün o saçmalıklardadır - araba plakası ya da vergiler ya da süresi geçmiş ehliyet, ya da işe adam alma ya da kovma, yapmak ya da sana yapılması, ya da kabızlık aşırı hız cezası çekirgeler ya da fareler ya da karıncalar ya da karafatmalar ya da sinekler ya da tel kapının kırık kancası, ya da gazsızlık...
İşçi ve Emekçi Bayramı sonrasında Eylül, Burbank Kaliforniya 38 derece, bir sineğe bakıyorum, perdenin üstüne konmuş küçük kahverengi bir sinek; Meksikalılar böyle bir günde bir ağacın altında uyuyacak kadar akıllılar, fakat Amerikalılar hırs hastalığına kapılmış güçlü ve mutsuz nevrotikler olarak bu dalgayı atlatacaklar, şu anda benim ödediğim vergiyle Asya'da açlık çeken insanları bombalıyorlar ben perdeden havalanıp dirseğime konan küçük sinekle savaşırken; elimi sallıyor ve sineği iskalıyorum, nevrotik Amerikalı ben, o uçakları kullanan pilotlar iyi çocuklar, sevecen, duygusuzca öldürürler, onur ve zarafetle, nefret etmeden, birini tanıyorum, şimdi Oregon Üniversitesi'nin Amerikan Edebiyatı Bölümü'nde ders veren bir profesör, onunla ve karısıyla sarhoş olmuşluğum var, pek çok kez, böylece bana da öğretir, bu güzel. Burbank'te 38 derece ve ben burada otururken pek çok şey gerçekleşmekte.
Dos'u Suç ve Ceza'yı yazmaya iten şeyin tek kişinin kimin yok edileceğine tek başına karar veremeyeceği değil, bunu YAPABİLMESİ ve YAPABİLECEĞİNİ BİLMESİYDİ fakat bunu Tanrı ya havale etmek daha kolaydı çünkü sonunda kendin dahil herkesi yok etmek zorunda kalırdın (gerçi genellikle kendi benliğinle başlarsın ve kendi benliğini yok etmişsen herkesi yok etmişsin demektir) ve bu Tanrı'yı başarısız kılacaktı ve bu kabul edilemezdi, çünkü Tanrı'yı yok edersen benliğine inmen gerekirdi ve 20 ya da 30 ya da 60 yılda geliştirilmiş bir BENLİK 2000 yıllık kök ve gelenek birikimiyle baş edemezdi, işte bu yüzden Dos kendini haklı hissettiği halde haksız olabileceğini kabul ederek akıllı olan yaptı
Bir bank sadece, iskemle yok, pencerenin önünde durup parmaklıkların arasından dışarı baktım, Cumartesi sabahıydı ve kent merkezinin ana caddelerinden birindeydik ve hava güneşliydi, dışarısı güzel görünüyordu, yürüyen insanlar, rahat, huzurlu, bir plakçı hoparlörle caddeye yayın yapıyordu, kendimi iyi hissetmiyordum, basit hayatın değerini ancak elinden gittikten sonra bilirsin, hastaneye gittikten ve yatırıldıktan sonra... belki ölmek ya da tekrar hapse girmek üzere, ne zaman çıkacağını ya da çıkıp çıkamayacağını bilemezsin... işte o zaman düşünürsün... işte o zaman güneş güzel görünür işte o zaman köşedeki gazete bayisine yürümek Beethoven'in 9. senfonisi gibi bir şeydir.
Reklam
317 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.