Kapkaranlık bir girdap gibiydi.Zifiri karanlık ne demek öğrendim bu kitapla.Müthiş bir kasvet deryası.Kendim hayatımın şimdilik en karanlık dönemlerinden birini yaşarken okumak gafletinde bulunduğum için az daha ruhumu teslim ediyordum okurken.O kadar boğuldum yani.Bunun nedeni ise hem İran'ın içinde debelendiği karanlığın derinliği hem de
Albay, İran’da bir ailenin siyasetin çarkları arasında öğütülüp, her bir ferdinin un ufak olmasının hikâyesi. Roman, 1983 yılında bir gece, Şah’ın ordusundayken görevine son verilmiş eski bir albayın kapısına polislerin gelmesiyle başlıyor. Aslında albayın işkence gördükten sonra infaz edilen genç kızının cenazesini defnetmeye götürülmesiyle
İnsanın hayatında kaçamayacağı yaşamak zorunda olduğu bazı geceler olduğuna inanıyorum, uğursuzlukların üstüste geldiği. Uykusuz bir şekilde hastane karakol mezarlık dolaşıldığı o geceler. Bu kitap tam böyle bir geceyi anlatıyor, albayın hayatı artık öyle bir noktaya gelmişki çoğu insanı yerle bir edecek bu gece albayın beklediği olaylar gibi ilerliyor bu da okuyucuyu derinden etkiliyor. Çoğu iran eserinde olduğu gibi bu kitapta da estetiğe ve sanata verilen önemi görebiliriz.
İran'daki baskıcı rejimin, özellikle kadınlar üzerindeki korkunç uygulamalarını gördükçe içim yanıyor.
Kadınların sesini yükseltmesinin desteklendiğini, protestoların yaygınlık kazandığını görmek de umudumu tazeliyor.
İşte böyle bir döneme denk geldi, Mahmut Devletabadi'nin kalemi ile tanışmak.
Albay, bir geceye, yakın dönem İran
Farklı ülke edebiyatından kitapları okumayı seviyorum. Okuduğum bu kitap da İran edebiyatının güzel bir eseriydi.
Kitap yağmurlu bir gece de kahramanımız albayın kapısının çalınması ile başlıyor. Gelenler İran polisi ve albayın işkenceden hayatını kaybeden küçük kızının cenazesini almak için onu götürürler.
Bizde sadece bir geceyi anlatan bu kitabı okuyoruz. Bu gece de kızının cenazesini almak için rüşvet vermek de dahil her yolu denemesini okuyoruz. Bunu okurken o dönem İran'ın yaşadıklarını okuyoruz.
Severek okudum. Tavsiye ederim.
