Çünkü iş evrenin en büyük gizemlerini
açıklamaya geldiğinde, eski fizik yeterli
gelmiyor. Evrenin nasıl çalıştığı ile ilgili en iyi
tablomuz Standart Model. Standart Model
kozmosun bir kullanım kılavuzu niteliğinde.
Bu model, bu sayfayı oluşturan atomlardan,
sayfadan yansıyan fotonlara kadar evrendeki
her şeyin ‘içindekiler’ listesi gibi. Örneğin,
Higgs bozonu her şeye kütlesini veriyor.
Ancak görelilik ortaya çıktığından
beri,Standart Model’e meydan okuyan bir
kozmik çıkmaz mevcut. “Günümüzde Standart
Model’in tamamlanmadığına dair geçerli
kanıtlar var.” diyor Kentucky Üniversitesinden
teorik fizikçi Susan Gardner. Evrende tespit
ettiğimiz kütle çekimini açıklayacak kadar
madde olmadığı görülüyor. Galaksilerdeki
yıldızlar, galaksiler sadece görünür maddeden
oluşsaydı dolandıkça dağılmaları gerekirdi.
Dolayısı ile astronomlar kütle çekimi sağlayan
ancak görünemeyen gizemli bir şeyin varlığını
ortaya attılar: karanlık madde.
Dünya’da her şey epey sıkış tepişken, dış
uzay hiç öyle değil. Bilim insanları uzay
ortamının çok düşük yoğunluğa sahip bir
vakum olduğunu belirtiyorlar. Soluduğunuz
havanın yoğunluğu metreküp başına 1 kg iken
demir döküm bir tavanın yoğunluğu bundan
10.000 kat daha fazla. Ancak dış uzaydaki
yoğunluklar bundan çok daha düşük, havadan
yaklaşık trilyon çarpı trilyon kat daha az.
Bu aşırı düşük yoğunluğun sebebi çok
bariz: evrenin inanılmaz hacmine kıyasla
içindeki madde çok az. Evrende Dünya gibi
yoğun noktalar çok nadir; evrenin büyük
çoğunluğu sadece boşluk. Fakat her zaman
böyle değildi. Büyük Patlama’dan sonraki
birkaç dakika içinde evren yıldız çekirdekleri
ile kıyaslanacak yoğunluğa sahipti. Evren
genişledikçe yoğunluğu dramatik bir şekilde
azaldı. Kütle çekimi ise bu etkiyi sadece
büyüttü: evrendeki maddeyi birbirine çekerek,
uzay boşluğunu oluşturan çok büyük vakum
ortamları yarattı.
İnsanlık için evreni ve
varoluşu anlama çabası
sonu gelmeyecek bir
yolculuk. Bu, bir bebeğin
doğmadan önceki
hayatını hatırlamaya
çalışmasına benziyor
gibi görünse de kozmos bize bunu
yapabilmemizi sağlayacak ipuçlarını
bırakmış neyse ki. Bu izleri takip
ederek Büyük Patlama’ya yani evrenin
doğumuna kadar gidebiliyoruz ve
evrenin -görebildiğimiz- mekanizmalarını
çalıştıran temel kuvvetlerini
gözlemleyebiliyoruz. Bu gözlemleri
yapabilecek teknik donanımımızın
olmadığı dönemlerde, fizik ve matematik
başta olmak üzere çeşitli disiplinler
yardımıyla bu kuvvetlerin varlığını
tahmin edebilmiştik. Aslında bu bakış
açısıyla konuyu ele aldığımızda, akılcı
düşüncenin evrenin dokusundaki en
temel malzeme olduğu sonucu ortaya
çıkıyor.
Kuyrukluyıldızların iki farklı kuyruğu var. Bunun nedeni fiziğin
gaz ve toz üzerinde ayrı etkilere sahip olması. Kuyrukluyıldız
Güneş ışığını yansıttıkça üzerinden toz parçacıkları salınıyor. Bu
parçacıklara çarpan Güneş ışığı ‘ışınım basıncı’ dediğimiz zayıf
bir kuvvetle bu mikroskobik toz parçalarını kuyrukluyıldızın
arkasına doğru iter. Günler ve haftalar geçtikçe, kuyrukluyıldızın
arkasına doğru ilerleyen bu tozlar eğri bir kuyruk oluşturur. Toz
kuyrukları genelde gördüğümüz en parlak kuyruktur, NEOWISE
Kuyrukluyıldızı’nda da bu durum benzerdi. Bunun nedeni tozun
ışığın her dalga boyunu yansıtması. Kuyrukluyıldızdan ayrılan gaz
moleküllerinin bir kısmı bir elektron kaybederek elektriksel olarak yüklü
hale gelir. Bu iyonize gazlar Güneş’in manyetik alanı ile sürüklenen
Güneş rüzgârları ile taşınır. Güneş rüzgârı kuyrukluyıldızdan daha hızlı
ilerlediği için bu durum arkaya doğru iyon bir kuyruk oluşturur. İyon
kuyruklar daha sönüktür ve genellikle mavi renklidir çünkü iyonize
karbon monoksit mavi dalga boylarında ışıma yapar.