Marksist klasiklerle ikincil kaynaklar üzerinden değil de doğrudan kendilerini okuyarak tanıştığım ilk günden beri, beni her okuduğumda şaşırtan üç şey oluyor. Bunlardan biri, yapılan tespitlerin aradan geçen yüzyıllara rağmen ekseriyetle güncelliğini koruyor olması. İkincisi ve en etkilendiğim, ideolojinin gerçek yaşamı yani hepimizin yaşayıp, görüp, duyup, hissettiği somut olgular üzerine temellenmesi. Bu özelliği sebebiyle Marksizme "gerçek yaşamın felsefesi" diyorum ben. Birçoklarının ütopik olduğuna inanmamızı istediği fikirler aslında yediğimiz ekmeğin fiyatı, oturduğumuz evin kirası, uzun saatler çalıştığımız işin verdiği yorgunluk kadar gerçek zira; bunları değiştirmeyi hedef alıyor. Beni her okuduğumda şaşırtan son şey ise bu kadar somut ve hayatın içinden gelen bir felsefenin aynı zamanda nasıl bu kadar derin ve incelikli olabildiği. Sözü fazla uzatmayayım, Alman İdeolojisi'ni okurken bunların hepsini yine hissettim. Paylaşmak istediğim birçok alıntı olsa da favorimi, yukarıda saydığım her üç unsuru da barındıranlar arasından seçiyorum:
"Bize göre komünizm, ne yaratılması gereken bir durum, ne de gerçeğin kendisine göre düzenlenmek zorunda olacağı bir ülküdür. Biz, bugünkü durumu ortadan kaldıran gerçek harekete komünizm diyoruz. Bu hareketin koşulları, fiilen var olan öncüllerden doğarlar."