Ülkemizde çok büyük bir kesim tarafından olmasa da Cadılar Bayramı her sene kutlanıyor (bu kesime ben de dahilim). Amerika'daki gibi tüm ritüelleri yapmasam da bazılarını yapıyorum. Tütsüler yakıp aya şarkılar söylemek, ruhlar için yemekler pişirmek, kışın gelişini iyi dileklerle karşılamak, pencere önlerine tuz ve defne otu bırakmak...
İnançtan ziyade bir gelenek olarak yerleşen paganizm ne kadar yanlış anlaşılsa da öyle kimse kedi falan kesmiyor. Ha tabii bazı inanç kolları ölü insan bedenleriyle ritüeller yapıyor (kitapta Jonathan adlı gerçek bir nekromansi büyücüsüyle sohbet ediliyor) ama çoğunun sanıldığının aksine asosyal bir yaşantı biçimi yok. Hepsinin gündelik işleri, aileleri, okula götürdükleri çocukları, ödemeleri gereken faturaları var. Aslında bu kitap, herkes gibi düşünen bir yazarın araştırmalarıyla birlikte paganizmi daha yakından tanımasını anlatıyor. Hatta sonunda belki de onlardan biri oluyor.
Kitapta gerçek kişiler ve olaylar var ama hepsinin ismi açık bir şekilde verilmiyor: Ritüellerinden, neye nasıl inandıklarından, ayinlerinden, gündelik yaşantılarından ve bu işe nasıl başladıklarından bahsedilirken aslında bize hep ötelediğimiz o 'cadıların' bizim gibi birer insan olduğu anlatılıyor. Ama bu kitap hakkında en sevdiğim şey: Bu inanışla nasıl karşılaştıklarını birinci ağızdan dinleyebilmek. Kimi bir ormanda bulmuş aradığını, kimi sevdiği bir insanda... Önemli olan bir şeye inanmak değil, seni nasıl etkilediği.