Okuduğum en güzel yolculuk kitaplarından biriydi.
Bu tarz kitaplarda, hikayenin hemen başlamasını çok seviyorum ve bunda da neyse ki öyleydi.
Amy, babasının kaybını ve ailesinin sonradan geldiği hali atlatamıyor ve yazar bunu çok güzel yansıtmış. Böyle kayıp yaşayan birinin, hiçbir şey olmamış gibi davranmadan, yanında ki çocuğa aşık olması inandırıcı olmazdı.
Roger’da kendi hayatında sıkıntıları olan biriydi. Bu yüzden ikisinin dostluğu katettikleri kilometrelerle uyumlu şekilde oluştu diyebilirim. İkisi de yavaş yavaş alıştı birbirine ve haliyle yakınlaşmaları uzun sürdü.
Kaldıkları yerler, o duraklarda ki insanlar da onların yoluna farklı bir ışık yaktı ve bu detay çok güzeldi. Hayatları sihirli değnek değmiş gibi değiştirmedi ama sadece bir şeyleri daha net görmelerini, bir şekilde daha umutlu olmalarını sağladı.
Kitap boyunca çalma listeleri, duraklar da hikayeye inanılmaz güzel bir katkı sağlamıştı. Ayrıca fotoğraflar, gittikleri yerler hakkında ufak notlar da vardı. Yazar kendi yolculuğundan ilham almış ve bunları çok güzel kullanmış. Gerçekten arka koltukta onlarla birlikte ıssız bir yolda bazen de bir benzinlikte olduğumu hissettim.
Sadece sonunun daha ayrıntılı olmasını isterdim onun haricinde her şey yeterliydi benim için. Her yaştan insanın çok rahat okuyacağı, bir çırpıda biten bir hikayeydi.