Bu koca şehir İstanbul'da hayatta kalmak için erken saatlerde kalkıp bir yerlere yetişmeye çalışıyordu yaşayanlar Kaos kendileri içinde mücadele edenler tarafından izlenemezdi. Sadece uyum sağlamaya program diyordu insanları. Düzene başkaldırmayı düşünecek kadar boş bırakılmıyordu tüketen bireyler. Düşünebilme gücü, fikirleri olgunlaştırma ve harekete geçme cesaretine sahip olanlar, bir şey gördükleri aldı oraya doğru adım atamıyorlardi. Handikapları ise mevcudu kaybetmemekti. Ancak kaosun dışına çıkmaya çalışan ya da dışarıdan gelenler fark edebilirdi, tüketerek kurulmuş olan bağımlı hayatları. İnsanların sırtına yüklenmiş olan vergi, fatura borcu kira,aidat, taksit ve bunlar gibi sahiplenilmiş olan ağırlıkları kafaların içini dolduran unsurlar. Sorumluluk adı verilen ve tüketim kalabalığı tarafından oluşturulan bir tek şey vardı. Faturalar, fatura üretiyordu tükettikleri ile toplum. Dışarıdan bakanlar ya da dışarıya bakmaya çalışanlar ters çevrilmiş kum saatini taneleri gibi sıkışmışlığa akıyorlardı. Azalan ve hızlanan zamanla doğru orantılıdıydı, hayattan alınan zevk
... İlkokulda öğretmeni ya da dışarıdan gelen, yıl boyunca çok az gördüğü akrabaların sorduğu gibi “büyüyünce ne olacaksın bakalım?” sorusuna verilen o cesaretli cevaplar, zaman geçtikçe unutturuluyordu insana...
Insan kendini bildiği an dan beri vicdanı ile çelişir savaşır .doğruyu Arar ,yanlışı sorgular inanmaya iter kendini kurallara bağlı kalıp yapar bunu. Bazen de yapamaz bunların bir tek nedeni var .Öz'e dönmek ait olduğun yere dönmek içindir hepsi
... Kafanı boşaltmalısın, oradan oraya koştururken, içindeki plan yapmış kafaları kopuk fikirler birbirlerine çarpıp düşer. Kavga eder ve aynı yerde dönüp dururlar...