Bundan böyle gidilecek ya da gelinecek bir yer yoktur. Kusursuz cinayet ötekiliği, ötekini yok etmekte ve aynının aynısına egemenliğini gerektirmektedir. Her türlü ötekilik ilkesini reddeden bir dünya ise kendisiyle özdeşleştirilmekte, kendi kendisinin ikizine dönüşmektedir.
…doğru ve yanlışla iyi ve kötünün ötesine geçerek, geriye dönüş olasılığının kesinlikle söz konusu olmadığı bir yere gelmiş bulunuyoruz. Bir tür geriye dönüşün mümkün olmadığı bir noktadan sonra “şeyler” amaçlarını yitirmiş görünüyorlar. Bir şey sona erdiğinde bu onun gerçekleşmiş olduğunu gösterir. Oysa sonun olmadığı bir yerde sonu olmayan bir tarih, sonu olmayan bir bunalım ve sonu gelmeyen bir süreçle karşı karşıya olduğumuz söylenebilir. Bu süreçlerin bilincindeyiz çünkü içinde yaşıyoruz. Maddi üretimin sonu gelmeyen, sınır tanımayan gelişmesine bakmak bunu anlamak için yeterlidir.
Her türlü “ şeffaflığın “anında karşıtını yani gizliliği çağrıştırdığı söylenebilir. Bu alternatifin ahlak iyilik ve kötülükle bir ilişkisi yoktur. Bu şeffaflıkta gizli ve dünyevi bir şeyler vardır ki bu da şeylere bir başka şekilde bakılınasını zorunlu kılmaktadır.