A B 'yi severdi, B C'yi, C D 'yi, D de A'yı, böylece herkes ağlayarak birbirinin arkasından koşardı. "Hiçbir zaman Sev beni! demeyin, işe yaramaz, diye uyarıyordu Paul Valery.
Şöyle diyor bana: "Annem öleli yirmi yıl oldu. Ama yalnızca onu hep sevmekle kalmıyorum, o da hep seviyor beni. Onun ölümünden sonra yaşayabilmem bundan."
Komşuların bebeği topu topu birkaç haftalık. Durmadan ağlıyor, gece gündüz. Karanlıkların en kara noktasında, bu incecik yakınma hem bana dokunuyor, hem de beni yatıştırıyor. Sırtına varoluş yıkılmış hiçliğin karşı çıkışı bu.
''...geçtiğimiz 26 Mayıs'ta 143 yıl oldu genç bir çocuğun nerdeyse hiçlikten çıktığı ve Gaspar Hauser adıyla döneminin gazetelerini doldurduğu yerde bulursunuz kendinizi. Bugün, mezarındaki yazıt şudur: Çağının bilmecesi Gaspar Hauser burada yatıyor. Doğumu belirsiz, ölümü gizemli.''
Kilit bir kapalılık düşüncesini canlandırır, anahtar bir açma devinisini. Her biri bir sesleniş, bir iç çağrı oluşturur ama ters yönlerde. Anahtarsız bir kilit, açıklığa kavuşturulacak bir giz, dağıtılacak bir karanlık, çözülecek bir yazıtır. Kişilikleri sabırdan, inattan, oturganlıktan oluşan kilit-adamlar vardır. “ anlamadıkça buradan gitmeyeceğiz!” diyen erginlerdir bunlar. Ama kilitsiz bir anahtar bir yolculuğa çağrıdır. Kilitsiz bir anahtarı olan adam iki ayağı bir pabuçta kalmamalıdır. Anahtarı elinde, kilit görünüşü sunan her şeyi deneyerek kıtaları, denizleri dolaşmalıdır.