Bu kitapla olan bağım en başta Bozcaadalı oluşumla alakâlı. Kitaptaki yaşamların geçtiği sokaklarda, acıların ya da sevinçlerin yaşandığı o evlerin önünde geçti çocukluğum. Sonra birgün bir dostum bahsetti Anayurt'tan. Ertesi gün edinip 3 günde bitirdiğimi hatırlıyorum. Akabinde okumak isteyen başka bir arkadaşıma verdim. O da bitirdikten sonra; adadaki sokaklara, evlere, Dimitri'nin hayatına, 30-40 sene sonra da olsa onun gözünden bakabilmek tarifi eşsiz bir duyguydu. Dimitri bir yerden bahsediyordu kitapta, ertesi gün nasıl oluyorsa tam da o yerin önünden geçerken, "Dimitri'nin anlattığı o yer" duygusu doluveriyordu içimize. O an; Dimitri oluyorduk hepimiz. Dimitri'nin, adaya yıllar sonraki gelişi sırasında, geminin limana yanaştığı dakikalarda hissettiklerini anlattığı sahneyi ise, kolay kolay unutamayacağım. Öyle ki; bu kitap üzerine, arkadaşlarımızla çıkardıģımız Bozcaada Mendirek dergisinde bir yazı bile yayımladım. İyi ki yazdın Dimitri.