“Fahrettin Paşa tam iki sene zarfında gerçekten harikalar yaratarak o mübarek peygamber mezarını-Hz. Muhammed’in kabrini- İngiliz, Fransız ve Şerif Hüseyin’in birliklerine karşı savunmuştur.”
Başkumandanından en son erine kadar, yalnız altı yüz elli gram peksimet ve bir miktar hurma ile zeytinden başka bir şey yemeyen, mümkün olduğu kadar az su içmek için nefsini zorlayan bu ordu, emin olunuz ki çok büyük ümitlerle ilerliyordu.
Memlekete, en seri ve yararlı ilerlemeler yapacak olan uygar kadınları esaret altında bulunan milletlerin felakete uğrayacakları hakkındaki düşüncem geçerlidir.
Şerif'in ihaneti bizi bu mutlu neticeden mahrum etti. Türk-Arap iki kardeş Müslüman milleti birbirinden ayırarak; birincisini İngiliz ve Fransızların esareti altına attığı gibi ikincisini de kanlı düşmanları ümitsiz bir mücadeleye girişmeye mecbur etti.
İslam alemine en büyük darbeyi indirmiş olan Şerif Hüseyin'in isyanı olmasaydı, ben İngilizleri Mısır'dan fiilen kovmasam bile Filistin ve Suriye dahiline bir adım atmalarına izin vermez; yüz binlerce İngiliz ordusunu Mısır'da tutmaya muvaffak olurdum.
Bana öyle geliyor ki, bizim ülkemizde hatta Türklerin en aydın geçinenleri arasında bile Arap meselesinin mahiyeti ile onu idare edenlerin emellerinin ne olduğunu bilen çok az kimse vardır.