Yazar bu hikayede dostluğun oldukça önemli olduğunu, dost için gerekirse canını verebilecek kadar büyük fedakarlıklar yapılabileceğini anlatmış.
Bunun yanında bu dostluğu sağlayanın "ant" olması ise geleneklerimizin, benliğimizin içtimai hayatımız için oldukça önemli bir yer tuttuğunu, bizi birbirimize bağladığını anlatmak istemesinden dolayıdır.
Ant nedir?
“Biz birbirimizin kanlarını içeriz. Buna ‘ant içmek’ derler. Ant içenler kan kardeşi olurlar. Birbirlerine ölünceye kadar yardım ederler, dertli günlerinde birbirlerine koşarlar.” -Ant, Ömer Seyfettin
Binlerce yıl geçmişi olan ant Türklerde ve Moğollarda mukaddestir. Nesillerden nesillere aktarıldığı için anda bağlılığa giderek değer yüklenmiş, önem kazanmıştır.
Ömer Seyfettin; andın Türklüğün bir parçası olduğunu ve Türklükten uzaklaşmamızdan dolayı bozulduğumuzu hikayenin sonunda geçen şu sözlerle bize anlatmıştır:
”Ve ulusumuzdan, sezgilerle bezeli Türklükten uzaklaştıkça, daha kokuşmuş derinliklerine yuvarlandığımız karanlık uçurumun, bu ahlâk ve bozuculuk, vefasızlık ve bencillik, bayağılık ve miskinlik cehenneminin dibinde, üzgün ve şartlanmış kıvranırken, saf ve nurdan geçmiş, kaybolmuş bir cennetin gerçekten uzak bir serabı halinde karşımda açılır… Beni mutlu eder. Saatlerce Mıstık’ın anısıyla, bu aziz ve soylu üzüntünün eskiyip, unutuldukça daha çok değeri artan tatlı hüzünlü acısından tat duyarım…”