Salome kendi hayatında da bu kitabında da "birey oluşumu ayaklar altına almaya kalkacak bir erkeğin sevgisini taşımazdım. " düşüncesini sonuna kadar işliyor. Tarihin hep erkeklerin yanında andığı Salome bunu haketmiyor.
Adrine de Salome de eşit sayılmak istiyor. Bir cinsiyet bir vücut değil, bir düşünür bir sanatçı, bir insan olabilmek.
Salome zamanın ötesinde bir özne, bir bağımsızlık örneği.
Şuan bile çoğu kadının sahip olamadığı, itaati kabul ettiği bir yaşamı kabul etmiyor.
Adrine kitapta kuzinine aşık oluyor ve zamanın itaatkar kadın rolü onu bitiriyor. Adrine itaati kabul ettiğinde soluyor gidiyor, çoğu kadının bireyliğini unutup, ona atfedilen roller arasında eriyip gittiği, hayal kurmayı bile unuttuğu bir hayatı yaşayamayacağını anlıyor. Sanatçı ruhu ortaya çıkıyor yaşadığı yerden annesinden ayrılıyor ve Pariste kendine ait yaşam kuruyor. Eski aşkından gelen onun bağımsız yaşamı hakkındaki dedikodular üzerine eski toprağına geri dönüyor ve görüyor. Sevgi seni sen olarak kabul etmeyen yerlerde kişilerle yaşanmaz. Eril düşünceli aşkını kendinden uzaklaştırıcak en büyük kozu buluyor ve acı olsada aşkına değil, özneye, kendine, bağımsızlığına teslim oluyor.
Adrine gibiyiz bizden beklenen roller dahilinde seviliyoruz, birey olduğumuz gerçeği yok sayılarak, bir erkeğin yanında ismimiz anıldığında ciddiye alınarak. Ama değiştiriyoruz bunu, değiştirmeye devam de edeceğiz. Salome gibi tarihte hak
edilmeyen sıfatlara mahkum edilmiş, kendi olmak isteyen kadınları gün ışığına çıkararak, birey olduğumuzu göstererek.
İyi okumalar...