Ariflerin Delili ve Müşkillerin Anahtarı

Kırımlı Selim Divane
9.3/10
8 Kişi
29
Okunma
7
Beğeni
3.549
Görüntülenme
Selîm Dîvâne, XVIII. asırda yaşayan Kırımlı bir Türk mutasavvıfıdır. Gençlik yıllarında İstanbul'da medrese öğrenimi görmüş, sonra Bosna'ya kadı olarak tayin edilmiştir. Bu vazifesi sırasında tasavvufa meylederek kadılığı bırakan mutasavvıf Kesriye'ye gelerek burada Kâdiriyye'den bir mürşide bağlanıp tasavvuf eğitimini tamamlamıştır. Daha sonra mürşidi tarafından önce Üsküp'e, sonra Selânik'e bağlı Köprülü'ye gönderilerek irşâd faaliyetlerini sürdürmüştür. * Eserde, iki kitap birden okuyucuyla buluşturuldu. Birinci kitap olan Burhânü'l-Ârifîn, muhtevası itibariyle bir tasavvuf klasiği sayılabilir. Selîm Dîvâne bu eserini, “tevhid” meselesinin halk ve mutasavvıflar tarafından nasıl anlaşıldığını ve nasıl anlaşılması gerektiğini izah etmek üzere kaleme almıştır. Eser nefs, mürşid-i kâmil, yol kesiciler, bey'at, vuslat, marifet, cem', hakikat, hulûl ve ittihâd, anasır-ı erbaa gibi kavramları fevkalade güzel bir şekilde izah etmektedir. Müellifin Miftahu Müşkilâti'l-Ârifîn adlı eserini ise bir Niyâzî-i Mısrî şerhi kabul edilebilir. Eserde başka mutasavvıfların şiirlerinden parçalar alınmakla birlikte, işlenen konu Mısrî'nin bir şiiri etrafında genişletilmiştir. Miftâh, Allah'a ulaşanların (vâsilînin) âdâbı ile henüz ulaşma yolunda olanların (ârifînin) manevî suallerinin anahtarı mahiyetindedir.
Türler:
Kitabın Konusu:
132 sayfa · İlk Yayın Tarihi: 2004
Reklam

Yorumlar ve İncelemeler

84 syf.
10/10 puan verdi
Kitab tasavun başlangıcının nerden başladığıyla başlayıp tasavvufu anlatıyor. Daha sonra alim zatların görüşleri doğrultusunda Hakk'a nasıl bakış açımızın olması gerekiyor diye bilgi veriyor. Biz biraz tabiatperest olduğumuz için yaratılışı Hakk'a değilde tabiata dayandırıyoruz. Yani bizim hocalar dersi anlatırken öyle anlatıyordu ve sende farkında olmadan onu öyle kabuleniyordun. Hayvanların bitkilerin insanların daha doğrusu bütün mahlukatın bir yaratıcısı olduğu ve bizimde onun emri altında çalışan yaratıklarız ve bu çalışmayı yaparken ki gücü kuweti bize Allah veriyor. Bunu düşünmeden zaten herşey sanki kendiliğinden oluyormuşcasına yaşıyoruz neyse. Asıl görmemiz gereken Hakk Teala. Ve nefis konusuna gelelim gurur kibir gösteriş riya yani nefse ait bütün haletleri yoketmek amaç. Ama Üstadım derki nefis öldürülmez belki terbiye edilir. Alim zatlarda nefsin kendilerine değilde onlar nefislerine hükmetmişler İşte bununla nasıl başa çıkacağımız anlatılıyor kitapta.
Alimlerin Zorlukları Erenler’in Edepleri
Alimlerin Zorlukları Erenler’in EdepleriKırımlı Selim Divane · Büyüyenay Yayınevi · 201429 okunma

Yazar Hakkında

Kırımlı Selim Divane
Kırımlı Selim DivaneYazar · 2 kitap
Kırım’da doğdu. Gençlik yıllarında geldiği İstanbul’da medrese tahsilini bitirdikten sonra Bosna’ya kadı naibi olarak tayin edildi. Bu sırada Mehmed Efendi adlı bir şeyhe intisap edip görevinden ayrıldı. Şeyhinin vefatının ardından Manastır vilâyetine bağlı Kesriye kasabasına giderek Kādirî şeyhi Hüseyin Hamdi Efendi’nin müridi oldu. Seyrü sülûkünü tamamlayıp hilâfet aldıktan sonra şeyhi tarafından irşad göreviyle önce Üsküp’e, ardından Üsküp civarındaki Köprülü’ye gönderildi. Burhânü’l-ârifîn adlı eserini 1166’da (1753) Üsküp’te yazdığına göre Köprülü’ye bu tarihten sonra gitmiş olmalıdır. Burada bir dergâh inşa ettirerek irşad faaliyetine başladı. Mahlası “Divane”den cezbe sahibi bir sûfî olduğu anlaşılan Selim’in uzun müddet irşadla uğraştığını söylemek pek mümkün görünmemektedir. Çağdaşı Köstendilli Süleyman Efendi onda melâmet meşrebinin galip geldiğini, genellikle sekr halinde bulunduğunu, bu sebeple divane diye tanındığını söyler. Onun bu hali şiirlerine de yansımıştır: “Çün bana mecnun denildi dostumun mecnûnuyam / Ehl-i aklın aklı ermez bir aceb dîvâneyem.” Köprülü’de vefat eden Selim Divane’nin kabri dergâhının hazîresindedir. Kādirî şeyhlerinden Müştak Baba, Selim Divane ve tekkesi hakkında yazdığı bir methiyede ondan, “Hazret-i Sultan Abdülkādir’in bir çâkeri / Şeyh Selim Baba Efendi mürşid-i sâhib-zaman” diye bahseder. Eserleri. 1. Burhânü’l-ârifîn ve necâtü’l-gāfilîn. Tevhid kavramının halk ve mutasavvıflar tarafından nasıl anlaşıldığını ve nasıl anlaşılması gerektiğini açıklamak üzere kaleme alınan eser on bölümden oluşmaktadır. Kitapta nefsini ve rabbini bilme, mürşid-i kâmil, biatın hakikati, dünyaya gelmenin gayesi, ibadet, vuslat, firkat, hevâ ehliyle hal sahibi olanların farkı, şeriatın, emir ve yasakların sırları, anâsır-ı erbaa gibi konular üzerinde durulmuştur. Müellif eserin her bölümüne anlatacağı konu hakkında bir soru sorarak girer, daha sonra bu soruları âyet ve hadislerden örnekler vererek cevaplar. Âyet ve hadislerin zâhirî ve bâtınî mânaları üzerinde durur. Yûnus Emre, Eşrefoğlu Rûmî, Nakşî, Kāimî, Niyâzî-i Mısrî ve Kaygusuz Abdal gibi mutasavvıf şairlerin şiirlerinden iktibaslar yaparak bunları şerheder. Sohbet üslûbuyla kaleme alınan eserde yazı dilinden çok konuşma dilinin özellikleri hâkimdir. Çeşitli kütüphanelerde otuzu aşkın yazma nüshası bulunan kitap sadeleştirilerek birkaç defa yayımlanmıştır (haz. Halil Çeltik - Mümine Ceyhan, Âriflerin Delili, Ankara 1998; haz. Mustafa Tatcı - Halil Çeltik, Ankara 2004; haz. İsa Çelik, Vuslata Dâvet içinde, İstanbul 2004). 2. Miftâhu müşkilâti’l-ârifîn âdâbü tarîki’l-vâsılîn. Mısrî Dergâhı şeyhi Mehmed Şemseddin Efendi (Ulusoy) bu risâlenin Niyâzî-i Mısrî’nin, “Müşkilim var ey Hak dostları eylen reşâd” mısraıyla başlayan gazelinin şerhi olduğunu söylemekteyse de müellifin risâle girişinde belirttiğine göre asıl yazılış amacı evliyaullahın edebini, itikadını, sülûkünü, tevhidini, Hak ile kıyamlarını, halk ile muamelelerini, peygamber ve mürşidlerin gönderilme sebeplerini izah etmektir. Eserde vahdet-i vücûd, ulûhiyyet ve ubûdiyyet, halk ve Hak, cahil ve ârif, hidayet ve dalâlet, taklid ve tahkik, nefis ve ruh gibi kavramların derinliğine yorumlandığı görülmektedir. Bursalı Mehmed Tâhir’in “tasavvufî bir eser-i ârifâne” diye nitelendirdiği risâle yer yer Niyâzî-i Mısrî, Eşrefoğlu Rûmî, Mehmed Bîcan, Şeyh Nâcî, Şemsî, Aziz Mahmud Hüdâyî ve Nesîmî’den alınan şiirlerle süslenmiş ve bunların şerhleri yapılmıştır. Eser konuşma üslûbuyla kaleme alınmıştır. Yirmiye yakın nüshası bulunan risâle birkaç defa yayımlanmıştır (haz. Şevket Gürer, Müşküllerin Anahtarı, İstanbul 1987; haz. Mustafa Tatcı, Miftâhu müşkilâti’l-ârifîn: Tasavvufî Sorulara Cevaplar, Ankara 1996; haz. Sadık Ahmet Yivlik, Miftâhu Müşkilâtü’l-ârifîn: Müşküllerin Anahtarı, İstanbul 1998; haz. İsa Çelik, Vuslata Dâvet içinde, İstanbul 2004). Bağdatlı İsmâil Paşa, Selim Divane’nin bir divanı (Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 490; Îżâĥu’l-meknûn, I, 509), Bursalı Mehmed Tâhir ise bir divançesi (Osmanlı Müellifleri, I, 87) olduğunu belirtmişse de eser bulunamamıştır. Süleymaniye Kütüphanesi’n-de “Dîvân-ı Selîm Baba” adıyla kayıtlı yazmalar (Yazma Bağışlar, nr. 2754/2; Hâlet Efendi, nr. 65) müellifin mensur eserlerini ihtiva etmektedir. Selim Divane’nin tesbit edilen on üç şiiri Mustafa Tatcı ve Cemal Kurnaz tarafından yayımlanmıştır (bk. bibl.).
30 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.