Bu romandan sonra her Göksu deresine gittiğimde Adnan Bey ile Bihter'in karşılaşma sahnesini gözümde canlandırıyorum. Bence roman tam bir dönem romanıydı. Dönemi o kadar iyi ifade etmişti ki, etrafta dolaşan insanları bile görebiliyordum. Bence dizide dönem ifade edilmemişti. Diziyi izlemektense romanı okumanın daha akıllıca olacağını düşünmüştüm. Olmuştu da. Batılılaşma sürecindeki sancıları, aile kurumundaki değişimi (bunu yanlı olarak sadece Bihter'in aldatmasına vurgu yapmak için söylemiyorum, Adnan Bey'in kendinden yaşça oldukça küçük olan Bihter'e göz koyması da bence bu çarpıklığın bir örneğidir, hatta Bihter'in annesinin aslında Adnan Bey'in kendisine teklif edeceğini düşünmesi ve kızını bu hayal peşinde koşturması da) çok iyi anlatmış bence. Aklımda şimdi yalnızca büyüyen bir soru: Anneler niye bizi kendi hayallerinin başrolüne koyarlar?