Grace sıcaklığı ve sevgisiyle Julian'a mümkün olacağını düşünmediği bir şekilde ulaşmış ve daha önce kimsenin dokunmadığı bir yerine, kalbinin derinliklerine dokunmuştu.
Grace'ten sadece vücudunu değil, bir şeyi daha istediğini biliyordu.
Ama bunları düşünmeye cesaret edemedi.
Ya da umut etmeye...
Grace'e sahip olamazdı. Bunu kalbiyle ve ruhuyla biliyordu. Ne kadar hasretle arzulasa da onun gibi bir kadını hak edecek kadar değerli olmadığı gerçeğini hiçbir şey değiştiremezdi.
Julian hiçbir zaman değerli olmamıştı.
"İyi de insanları birbirlerine âşık edebiliyor."
"Hayır," dedi Julian, kolyeyi daha sıkı tutarak. "Onun sunduğu şey bir illüzyon. Yukarıdan gelen hiçbir güç, bir insanın başka bir insanı sevmesini sağlayamaz. Sevgi, insanın kalbinden gelir."
"Neyin tadını çıkarayım? Etrafta gezinip görüntüleri sonsuza kadar peşimi bırakmayacak insanları mı tanıyayım? Birkaç gün sonra her şeyi duyabileceğim ama göremeyeceğim, tadamayacağım, hissedemeyeceğim ya da koklayamayacağım, midemin açlıktan düzenli olarak kasıldığı ve söndürülemez bir susuzlukla boğazımın yandığı, karanlık, boş bir deliğe çekilecekken burada öylece gezinip her şeyin tadını çıkarabileceğimi mi sanıyorsun? Sen, haz almam için izin verilen tek şeysin. Ve bunu benden esirgiyorsun."
Bütün hayatı boyunca, kendisini korumak için sadece gücü ve kıvrak zekâsıyla tek başına yol almıştı. Lanetten önce bile bu durumdan usanmıştı. Yalnızlıktan usanmıştı, bu dünyada veya ötesinde kendisini önemseyen birilerinin olmamasından bıkmıştı.