Bazı hastalıklara yakalanmak isteriz!
Aman Allah korusun, koronadan falan bahsetmiyorum canım, kitabın son hikayesi "Yayınlanmamış Bir Söyleşi"de geçen 'uyuryazarlık'tan bahsediyorum.
-Hikâye ile ilgili ayrıntı bilgi içerir -
Evet bu hikayede bir uyuryazarımız var. Hastamız ilham alıp öyküsüne bir türlü başlayamıyor. Sonra gece olunca yatağa kafasını koyup uyuyor, bir güzel uykusunu alıyor. Sabah uyandığında ne görsün, çalışma masasında yazılmış halihazır bir hikâye. Öyküyü okuyor, bakıyor ki gayet başarılı! Ve bu tek bir gecede kalmıyor, evini sıkı sıkı kilitliyor, evde kendinden başkası yok, ama her gecenin sabahında yepyeni bir öykü kendisini karşılıyor. Hepsi de birbirinden güzel. Sonunda öykülerini yayınlıyor ve başarıyı yakalıyor. Hikâye de yazarın bu serüvenini anlatan bir söyleşiyi konu almakta.
Bu başarının öyküsü uyumaktan geçiyor. Tam benlik bir hastalık! Yani şimdi ne var yattığımda yarım kalan işlerimi güzelce yapan bir ikinci benliğim olsa. Ben uyurken kalksam, uykumda öyküler yazsam, sabah da kendi masama kendim bıraksam, ah ne güzel olurdu... Hazır yazı yazmışken bir de evi toplasam, traş olsam, kıyafetlerimi hazırlasam, hatta kahvaltımı da hazırlasam, rüyamdan da hiç uyanmayıp sonrasında da dinç bir şekilde uyansam... Gel de yakalanmak isteme böyle hastalığa...
Son hikayeden bahsedip diğer hikâyeleri size bırakıyorum. Yekta Kopan'ın okuması en keyifli öykü kitabıydı bence. Her hikayenin ayrı bir lezzeti ve tarzı vardı. Benim gibi uykusever birinin de dikkatini uyuryazarlık çekti tabii...