DİPÇE:
Marquez gazetecilik yaptığı dönemde, 1949 yılında, Cartegana'da Clarissa manastırının yıkımını izlemek üzere görevlendirilir. Burada sömürge döneminde yaşamış insanlara ait mezarlar bulunmuştur. İçlerinden biri çok ilginçtir: Bir kız çocuğu. 22 metre uzunluğunda bakır renkli saçları olan bir kız.
Mezar kazıcılara ilginç gelmeyen bu durum Gabo'nun babaannesi tarafından efsanelerle bezenmiş hafızasında böyle upuzun saçlı küçük bir aristokrat olan Sierva'nın öyküsüyle özdeşleşir ve bizim için enfes bir dinletiye dönüşür.
Sierva, annelik vasıfları taşımayan bir anlamda nemfomani sayılacak zenginlik hırsıyla yaşayan Bernarda ile karakteri eksik şekillenmiş, varlıklı bir adamın kızıdır. Erken doğum ve doğum riskleriyle dünyaya gelmiş, yaşaması için dadısi tarafından, düğün gecesine kadar saçları kesilmesin adağıyla yaşama tutunmuş ne var ki öğrenme güçlüğü ve farklılığı olduğundan ailesi tarafından sevgiyle kabul görmemiş bir talihsizdir. Gelin görün ki Sierva, Gabonun kaleminde umarsız bir aşkın kraliçesi olacak, şiirlere akacak, kendinden yaşça büyük bir rahibin göğüs kafesini çatlatacaktır.
Hikayenin aşk boyutu ve muazzam diyalogları bir yana; akıl almaz cehalet, sınıf ayrımı, Afrika kültürü, kölelik, bağnazlık...bir yana. Zamanın öncesinde ve anda yerel motifler, Karayip kültürü, Gabonun kilise klişesi ...İster tarihi parçacıklara, tarihî taşlamalara, kültürel donukluğa ister aşka( bakış açınıza göre su kaldıracak bir aşk) takılın, her haliyle çokk güzel bir yapıt.Tavsiyemdir. Esen kalin.