Kitap, Rimbaud'un "Aşkı yeniden icat etmeli, besbelli" alıntısı ile başlıyor. Kitabın ana hatlarını oluşturan konu da bu, Badiou, son yüzyıllarda aşkın gerçek anlamından uzaklaştığını ve onu yeniden yapılandırmamız gerektiğini düşünüyor.
Badiou, Fransa'daki bir yükseköğrenim kurumunda felsefe bölümü başkanlığı yapmış, yine Fransa'daki bir üniversitede ise felsefe bölümünün kurucusu olmuş. Truong ise bir dergi kurucusu ve gazeteci. Zaten kitap, bu ikilinin arasındaki bir sohbeti "röportaj" havasında aktarıyor bize. Sorular Truong'dan geliyor, Badiou da gayet felsefi bir çerçevede bunları yanıtlıyor. İşte burada, konu aşk olmasına rağmen işin içine birçok felsefi terim ve filozof-eser girdiğinden, konudan biraz uzaklaşabiliyorsunuz. Eğer bu terimlere hâkim değilseniz, kitabın sizi sıkma ihtimali yüksek.
Kitabın belirli bölümleri bulunuyor, bu bölümlerde aşkın sanat, felsefe ve siyaset ile ilişkisi açıklanıyor. Konuların bu şekilde çeşitlendirilmesi ve aşka farklı açılardan yaklaşılması hoştu. Ancak çeviriyi pek beğenmemem, kitabın röportaj havasında ilerlemesi ve konunun bazı yerlerde tekrara binmesi yüzünden, bu kısacık kitabı bitirmek için kendimi zorlamak durumunda kaldım. Beni bayağı sıktı.