"Ey inanıp teslim olanlar!" deyiverdi:
"Allah'a yakınlaşmak istiyorsanız O'nun size şah damarınızdan daha yakın olduğunu unutmayacaksınız. Ben göremesem de O beni her an görüyor, şuuruna erişip buna uygun yaşayacaksınız ve ihsanın karşılığı ihsandır, düsturunca amel edeceksiniz. Ta ki ihsanı kuşanıp muhsinlerden olana dek...
Ne diyor Kitap?
Kim muhsin olarak yüzünü Allah'a teslim ederse onun hak ettiği karşılık Rabbinin katındadır. Öyleleri için ne korku vardır, ne hüzün."
📖
Aşkın Şehidi'nde şöyle bir söz geçiyor:
"O esnada kastedilen inanç kardeşliğiydi."
Üzerinde uzunca bir süre düşündüm. Büyük bir çoğunluğu müslüman olan bir ülkede kaç tane kardeşimiz var? Ardından kuyusunu kazdığımız, yüzüne gülücükler savurduğumuz, acısında köstek olduğumuz, ben egomuzu üzerinde tatmin ettiğimiz vs vs... Kaç kardeşimiz var..? Peki bir de şöyle sorayım; bir gülümsemesi için didindiğimiz, derdini dert bildiğimiz, ardından da hakkını savunabildiğimiz, bir lokmayı bölüşebildiğimiz kaç kardeşimiz var? Çok farklı iki soru değil mi? Çok farklı...
Hristiyan rahipler, Adem Aleyhisselam' ın
yasak ağaca yakşaşmasını bahane ederek bütün insanların günahkâr doğduklarını söylüyorlardı. Haliyle masumiyet ilkesini bozmuşlardı. Bunu
bilmelerine rağmen bazı müminlerin sırf filanca kavimden, filanca aileden yahut şehirden diye birilerini suçla itham edebilmesi mümkün müydü?
Yahudilerin yaptığı gibi suçlu suçsuz ayırt etmeden düşman görülen herkesin cezalandırılmasını istemek, bunun için fırsatlar kollamak müminlere haram kılınmıştı. Oysa Allah'ın Kitabında Ad ve Semud kavimlerinin ve yoldan çıkmış daha nicelerinin topluca yok edildikleri de yazılıydı.
__dedesi Resulullah gibi kulak memesi hizâsındaki zifir karası saçları dalgalı duran; geniş gözyuvarlarını bütünleyen uzun kirpiklerinin arasında gizlenmiş bal rengi parlak gözleriyle etrafını kandilcesine aydınlatan hüseyin çıkmıştı mescidden__
Babası İmam Ali' ninki gibi geniş omuzları ve güçlü kollarıyla heybetli; elli altı yaşın olgunluğuna inat dipdiri bir tenle yürüyordu. Meşalelerin kıvrak alevleriyle aydınlanan Medine sokaklarında mevcudu gittikçe katlanan bir kalabalık vardı peşinde.
Yanına önce kardeşi Abbas geliverdi; sonra oğulları Ali Ekber ve Ali Evsat; derken yeğenleri ve de amcazadeleri...