Mevlânâ gibi insanların, hayata, mutluluğa ve barışa yaptıkları özgün katkıların yeniden anlaşılması; bu liderlere Batılı toplumları değerlendirmede yeni bir ilke verebilir ve Batı'nın aşırı akılcı toplumunun, daha önce hakim olan asırlık teslimiyet anlayışına bir tepki olduğu sonucunu çıkarabilir. Locke'un siyasi ve insanın doğasıyla ilgili kuramlarının, insanların birbiriyle ilişkilerinde kurtlar gibi hareket ettiğine inanan Hobbes'un aşırı fikirlerine tepki olarak geldiğini keşfedebilir.
Doğu, zamanla ancak bir bütün olarak bireyin iyiliğine katkıda bulunacak sağlıklı bir toplum geliştirecekse, insanın yeniden doğuşunu ve gelişimini kolaylaştıracak olan bu görüşü benimsemelidir. Bunu da, her şeyden önce kişiyi toplumsal bir ben, entelektüel ben veya bir robot biçiminde şekillendirmeden yapmalıdır.
Doğu daha sonra bu gibi bölük-pörçük olmuş insanların yetersizliğini kavrayabilir ve Batı'nın da şimdilerde aradığı tam olarak bütünselleşmiş kişi imajını bulmaya çalışabilir. Grubun yeniden doğması gibi bir süreç ise, yaratıcılığı, sağlığı ve barışı toplumsal değişimin araçları olarak görebilen vizyon sahibi liderleri gerektirmektedin Bu şartlar altında, Doğu tedricen çağdaş bilim ve teknolojiyi kullanabilir; parçalanmadan ve kendi yarattığının kurbanı olmadan sanayileşebilir.