İnsanlık var olduğu sürece, aşk denilen olağanüstü duygunun hiçbir zaman nihayete ermeyeceğini bilmemizden hareketle emin olduğumuz tek bir şey var; sinema aşkımız da hiçbir zaman tükenmeyecek, ‘aşktan da üstün’ filmlerimiz de...
“Çin Mahallesi”nin finali David Lynch’e göre sinema tarihinin en kusursuz finali! Kaldı ki “Çin Mahallesi” müthiş finale kadar perdede tanıklık edebileceğiniz en sinemasal anlardan, sekanslardan birkaçını birden barındıran, büyüleyici bir deneyim. Malum, Polanski’nin ABD’de çektiği son film. Gönül rahatlığıyla diyebiliriz ki yönetmenin sanatının zirvesi bu film. Polanski’nin şanssızlığı en iyi filmini “Baba 2”yle (The Godfather: Part II) aynı yıl çekmiş olması ve filminin 11 adaylığa rağmen, sadece En İyi Orijinal Senaryo dalında Oscar’ı kucaklaması. Oysa John A. Alonzo’nun nefes kesen görüntü yönetiminden, Jerry Goldsmith’in hedefi 12’den vuran müziklerine, Richard Sylbert’in dönem filmi konusunda ders olarak okutulabilecek yapım tasarımına, hakkı Oscar’la bile ödenemeyecek sayısız ismin katkısı var “Çin Mahallesi”nde. Son olarak ve kısacık Jack Nicholson’ı Jack Nicholson yapan film olduğunu da eklemek gerek.
“Halk beğendiyse, eleştirmenler beğenmez!” ya da tam tersi, “Eleştirmenler beğendiyse, kimse gitmez o filme!” yargılarının olduğunu da gayet iyi biliyoruz.
Jean-Pierre Melville “Kiralık Katil”de (Le Samouraï) şizofren bir kiralık katilin hikayesini anlattığını söyler. Oysa izleyiciler ve filmin hayranları Jef Costello’yu şizofrenisiyle değil ‘cool olmak’ tanımının belki de doğuşuna katkıda bulunan ve yalnızlığının verdiği melankoliyle büyüleyen bir karakter olarak içselleştirdiler.