Hüzün Vakitlerine Dair

Asr Vaktinde Firak

Muharrem Sevil

Oldest Asr Vaktinde Firak Quotes

You can find Oldest Asr Vaktinde Firak quotes, oldest Asr Vaktinde Firak book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
dermanın nerede olduğunu bilememenin verip veriştirdiği, attarların yok sayıldığı bu zamanların bize muştu diye sunduğu “terapiler" medikaller peşinde koşup durduk durmaksızın “tez tez’ diyerek hem de kaçıncı kez. üşüdük de neden üşüdüğümüzü bilemedik; birbirimize daha çok sarıldıkça, sarılmanın bizi sarmalamasının ne demek olduğunu bilemeyince daha çok üşür olduk. söyleşemedik sessizliğimizle de, sessizliğin içinde sesler bastırdı seslerimizi; seslerimiz yüreklerimizin sesine ulaşamadan. oyun içinde oyunlar kurduk hiçkesliğimizle, oyunlar içindeki en büyük oyun Sahibini unutarak.
önce hatıralarimız alındı elimizden, sonra geçmişimiz, daha sonra hayata, dünyaya, ötelere bağlayan 'bağlantı noktalarımız.’ en sonunda ise aşklarımız... şimdi elimizde kalan ise, yalnızca “web pages...” hayırlısı demekle çözülmüyor; hayır için çaba sarf etmeliyiz ki, zamanın güneşe göre yaşanıldığı dönemlerin keyfini bulabildim...
Reklam
'kimsesiz kalmak istemiyorsan, dünyanın muvazenesini sağlayan aşka gönül vermelisin’ deniyorsa eğer; bir bildiği olmalı bunu söyleyenlerin. çoraklaştırmamak için hayatı ve dünyayı; asla yok saymamak bu bilgiyi... yola koyulmak dışında dünyanın bir başka bahancsi olabilir mi ki... öyleyse: gitme zamanı...
'her şey olması gereken zamanda olur’ demişti atalar. ama biz yeni insanlar, olması gereken zamana ilişkin hiçbir bilgiye sahip değildik. bizim için varsa yoksa ‘planlar’, “stratejileri “garanti durumlar’, “vazgeçemeyeceğimiz alışkanlıklar; “terk edemeyeceğimiz hayatlar’, 'sabırsızlıklar’... oysa Kafka demişti galiba; insan sabırsızlığı yüzünden cennetten kovuldu, yine sabırsızlığı yüzünden asla cennete giremeyecek diye. biz bir sefer üzerine, dipsiz bir kuyu olarak adlandırılan bu dünyaya 'kovulduğumuzdan’ beri, yoksa sürgün mü demeliydim. unuttuk ne için geldiğimizi/gönderildiğimizi. sonu belli olan bir yol üzere sefere çıkmıştık. unuttuk. yolun nereye varacağını biliyorduk, bu öğretilmişti bize. unuttuk. yüreğimizin kılavuzluğu yerine başka kılavuzlar aradık.
teslim olmanın adımız olduğunu kim unutturmuştu ki bize? oysa teslim olmamış mıydı; cennetten kovulmasına rağmen Adem, tufandan korunan Nuh, ateşi gül bahçesi gibi karşılayan İbrahim, “balık” karnında yurt edinen Yunus, “kenan’ ilinde kaybolup kuyudan yücelen Yusuf, dünyaya gelir gelmez suya konan vc dadısı Firavun olan Musa, darağacından kurtulan İsa, kafirlerden ne cefalar gören Peygamberler Ulusu ve onların hepsine ümmet olmak için secde ederek yüzlerini nura çevirenler... teslim olalım ki, biz de o lütfu görebilelim diyenleri, hala 'eski’ diye anmaya ve anmaya devam edecek miyiz? yoksa yeni kılavuzların hepsine sırtımızı, yüzümüzü ise kıbleye dönerek, 'eski” denilen ama her daim taze. taptaze olan kılavuzumuza, yitirdiğimiz yolumuza geri mi döneceğiz? hadi hadi ayağım dire, sana 'zaman bu zaman’ diyenlere, başını al git de; başını alsalar da sırrını alamasınlar.
çoğaltmamı ister misiniz renkleri... şimdi siz bana bütün renklerin bir dili, ya da bir anlamı olduğunu söyleyebilirsiniz. ya da bütün bu anlam yüklemelerinin bizim uydurduğumuz şeyler olduğunu, hatta -daha da ilerisi- bu zamanlarda bize öğretilen bir şey olduğunu iddia edebilirsiniz. ama bu neyi değiştirir ki... zaten simgeler
Reklam
41 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.