Evrendeki tüm canlı ve cansız varlıkların ortak özelliği olan hep olduğumuz gibi kalma arzusu, ani ve daha önce yaşanmamış bir değişime maruz kalma çekincesi, ölümden sonrası fikrini doğuran üstü kapalı sebebin ta kendisidir.
Düşünce adını verdiğimiz şeyin gerçek bir varlıktan ziyade, evrenin geri kalanını oluşturan ve birbirlerine göre konumlarını değiştirdikleri anda var olmayı da kesen sonsuz çeşitlilikteki kütlenin belli kısımları arasındaki ilişkiden ibaret olması da muhtemeldir.
Tanrı uğruna kavga veren herkes, aslında, toplumun yanlış yapılanmasının doğurduğu tüm tutkular arasında en kolay incinen ve en büyük aptallıklara yol açan kendi kibri için savaşıyordur.
Dünyadaki bütün dinler sorgulamayı yasaklar ve eleştirenleri istemez. Otorite, insanın tanrıya inanmasını ister. Bu tanrı yalnızca onu biliyormuş gibi yapan ve dünyada onun adına beyanda bulunan birkaç adamın otoritesine dayanır. İnsan yapımı bir tanrı, kendini insanlara tanıtmak için elbette yine insanlara ihtiyaç duyacaktır.
Koca uluslar babalarının ve rahiplerinin tanrısına tapınmaya, sırf kulaktan dolma bilgiler(nesilden nesle aktarılan rivayetler) yüzünden devam eder. Otorite, alışkanlık, biat ve adet; inancın ve kanıtların yerini alır.