Ateşe Dönen Dünya: Sarıkamış

Reyhan Yıldız

Sayfa Sayısına Göre Ateşe Dönen Dünya: Sarıkamış Sözleri ve Alıntıları

Sayfa Sayısına Göre Ateşe Dönen Dünya: Sarıkamış sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Ateşe Dönen Dünya: Sarıkamış kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Liman von Sanders 17 Aralık 1917 tarihli raporunda asker kaçaklarının sayısını 300 bin olarak vermektedir. Yarbay von Kress’in anılarından ise ordudaki kaçakların çokluğunun nedenlerinden birinin de askeri hastanelerin yetersizliği olduğu anlaşılmaktadır.
Sayfa 235
Sadece istemekte kalmışız.
Biz istiyoruz ki artık bir hükümet ordusu bir esir Anadolu halkını işletmesin ve halk ta kendisini köle zannederek her yapılana boyun eğmesin ve her işi hükümetten beklemesin, bu gönüllü esaretten hakikaten kurtulsun, bunun içün de halkı idare edecek kendisi olsun.
Sayfa 236
Reklam
Al bir şerefsizlik daha :(
Enver'in Birüssebi'deki hastaneyi ziyaretinde ise orada gördüğüm düzenden dolayı gözlerime inanmamıştım. Hiçbir yatakta birden fazla kimse yoktu. Daha üç gün evvel yerde yatakların arasında yatan hastalardan eser kalmamıştı. Bu işi kurcaladım ve Enver'in gelişinden bir gün evvel yerlerde yatan hastaların develerle çöle nakledildiklerini ve bu suretle Paşa'nın gözüne güzel görünmek istediklerini anlamıştım.
Sayfa 236
Harekatın 90. yılında, ilk kez bir genelkurmay başkanı Sarıkamış'ta yitirilen askerlerle ilgili anma mesajı yayınlamıştır. Orgeneral Hilmi Özkök mesajında Sarıkamış Harekatı'nın Yönetim biliminde hayal ile gerçek ve yönetilemeyen risk ile yönetilebilir riskin ne anlama geldiğini gösteren en çarpıcı örnek” olduğunu belirtmiştir.
Sayfa 239
Yazıklar olsun!
“Annemin ve kardeşimin sıhhat haberini esaretten ancak bir buçuk sene sonra ilk defa olmak üzere aldım. Dört seneye karib hayatı esaretimde (yakın esaret hayatımda) de, ancak on iki kart alabildim. Mamafih dört senede, bir mektup bile alamayanlar mevcuttu. Harp senelerinde korkunç ve tehlikeli anlarda ebeveyn ve akrabaların böyle uzak memlekette
Sayfa 249
Bugün yine utandım :(
Esaret hayatlarını kaleme alan Türk subay ve erleri, anılarında zaman zaman Türk esirlerle diğerlerinin kamp yaşamlarını da mukayese etmektedir; “Kampin bir dâhili nizamnâmesi (tüzüğü) vardı. Sabah kalkıyor, usulen yoklama yapılıyor, öğleye kadar bahçede nöbetçi kulübelerine ve tahta perdelere yanaşılmamak suretiyle esirler serbest kalıyor. Akşam da hava karardıktan sonra kimse barakalardan dışarı çıkamıyordu. Avusturya, Macar ve Almanların vakitlerini değerlendirecek ayrıca kendilerine mahsus nizam-nâme (tüzük) ve programları vardı. Şöyle ki; sabah kalkınca topluca jimnastik yapıyorlar, jimnastikten sonra bir müddet kampın bahçesinde dolaşıyorlar, öğleyin yemekten sonra da istirahat ve okuma için iki saat ayırıyorlardı ki, bu saatte barakalarından ses çıkmazdı. Gece yatma saatinden sonra da gürültü etmek yoktu ve hepsi bu usule uyuyorlardı. Hamdolsun bizde böyle bir şeyler yoktu. İstirahat zamanı gürültü eden, bağırarak konuşan çoktu. Yani şimdiki tabirle demokrasi vardı. Ama bizim memleketteki demokrasi... Biz Türkler; tarihimiz boyunca fethettiğimiz yerlerde kalmak için değil, gidip dönmek için oralarda yerleşmemiş bir milletiz. Ne kadar kalacağımız malùm olmayan burada da kaldığımız müddet zarfında insan gibi yaşamak, medeni bir hayat sürmek ve mümkün suretle kendi rahatımızı temin için hiçbir şey yapmak arzusunu duymamışız. Diğerleri burada sanki ömür boyu kalacaklarmış gibi yattıkları koğuşları değil hatta koğuşların pencere önlerine rastlayan yerleri bile bahçe haline getirmişlerdi. Her lojmanın ayrı helâları ve el yüz yıkayacak yerleri vardı. Bizimkiler malûm halde idi. Onlarınki bizden çok temizdi."
Sayfa 252
Geri17
76 öğeden 71 ile 76 arasındakiler gösteriliyor.