Yaşamda, varolma kaosunun ağırlığı altında ezilen insanın düşüncenin dev ışığıyla birden aydınlanıp kendine gelmesi ve kendisi için gerekli yegane yola yönelmesinden daha önemli bir an var mıdır?!
Yeryüzündeki insanları ak ya da kara diye damgalasaydım eğer kötü bir diyalektikçi olurdum. İnsanlar ne melektir ne de şeytan. Hepimiz bir çelişki yumağıyız ve hiçbirimiz de mükemmel değiliz.
Bazen acı bilincini kapatıyordu, ama Engels ona taviz vermiyor ve direniyordu. Ağrılarını hafifletmek için doktorlar morfin vermek zorunda kaldılar, ama Engels yarı uyur halde bile düşünmeyi sürdürüyordu. Goethe’nin sözlerini hatırlıyordu:
Zenginliğinizi yitirmekle fazla bir şey yitirmezsiniz,
Şerefinizi yitirmekle çok şeyi yitirirsiniz,
Cesaretinizi yitirmekle ise her şeyi yitirirsiniz,
Engels tüm yaşamı boyunca cesur olmuştu ve ölümü de öyle karşıladı.
"... Bir düşüncenin sonsuzluğuna, ebedi gerçeğin zaferine olan inanç, bu düşüncenin hiçbir zaman ikileme düşmeyeceğinden, yolunu hiçbir zaman şaşırmayacağından emin olmaktır; tüm dünya ona karşı çıkıyor olsa da...
Varsın bizim için, düşüncelerimiz uğruna kolaylıkla feda edebileceğimiz sevgi, çıkar, zenginlik olmasın; bu düşünce bize her şeyin kat kat fazlasını verecektir! Savaşacak ve kanımızı dökeceğiz, düşmanın acımasız gözlerine korkusuzca bakacağız ve son
nefesimize kadar savaşacağız!
Bayrağımızın, dağların doruklarında nasıl dalgalandığını görmüyor
musunuz? Yoldaşlarımızın kılıçlarının nasıl parıldadığını... görmüyor musunuz? Onların orduları dört bir yandan harekete geçmiş, vadilerden bize doğru koşuyor, şarkılar söyleyerek dağlardan iniyor. Büyük karar günü, halkların kavga günü yaklaşıyor ve zafer halkların olacaktır!"